"Anısı biz olalım bu sokakların
Ve hiç durmadan yağmur yağsın
Biz gürültüsüz sözcükler bulalım
Sarmaşıklar fısıldaşsın yine
Gidersek birlikte gideriz
Yeni sevinçler buluruz hüzne benzeyen."
Ahmet TelliÖzgür Arsal
Özgür bahçe mobilyalarının rahat sandalyelerinden birine oturmuş, karşısındakine de ayaklarını uzatarak kendisi için en rahat pozisyona geçmişti. Hayatın yaşadığı kadarı bir yerlere sığmadığı için kendine alternatif oturma pozisyonları bulmakla geçmişti, geri kalan kısmının da farklı olmayacağını biliyordu.
Gece geç saatte oynandığı için kaçırdığı Suns-Warriors maçını izlerken her şeyin tam da Can'a bahis oynaması için verdiği taktikteki gibi gerçekleştiğinden içinde kendisine bile itiraf edemeyeceği tatlı bir gurur vardı. Parkenin üzerinde ya da tribünde olmak fark etmezdi, oyunu okuyabiliyordu. Filmlerdeki kötü efektli sahneler gibi bazen olasılıkların kafasının tepesinde uçuştuğu oluyordu. Basketçi olmayı kendince haklı sebeplerle reddediyordu ve bu konuda fikrinin değişeceğini zannetmiyordu ama antrenör olma fikri kulağa hiç de kötü gelmiyordu.
"Offf," dedi, Stephen Curry'nin üçlüğüne, ağzı sulanarak. "Aman aman."
"Özgür,"
Babasının ona seslendiğini duyar duymaz kafasını kaldırıp sesin geldiği yere baktı. Ecevit Arsal kapıdan kafasını çıkarmış ona bakıyordu.
"Soğuk oğlum, girsene içeri."
"Açılayım, dedim."
Üzerindeki kapüşonlusu onu koruyacak kadar kalındı ama babasını kırmayıp içeriye girdi. Maçı durdurup telefonunu cebine koydu ve kendini koltuğa attı. Az önce rahat olduğunu düşündüğü oturuş şimdi bir çivili yatakta yatmış kadar rahatsız geliyordu. Annesi eve geldiğinde bu rahat koltukları seçtiği için ona teşekkür etmeliydi.
"Ne zaman geldin sen?"
Özgür, berjerde oturan ve elinde tabletin ekranını büyük bir dikkatle inceleyen, yine de kendisini dinlediğine emin olduğu babasına omuz silkti. Babası cevabıyla ilgilenmediği sorular sormazdı, biliyordu.
"Bir saat falan oldu."
"Hayırdır,"
Babası bu kez direkt gözlerine baktı.
"Bir şey mi oldu?"
"Hayır, yarın döneceğim zaten."
Bu boyundan da büyük bir yalandı. Morali bozulmuştu, okula sığamadığını hissedince de nefeslenmek umuduyla eve gelmişti. Planlarında bu hafta sonunu evde geçirmek yoktu ama planlarına göre gitmeyen tek şey bu değildi. Elinde olsa nezaketsiz, çok konuşan ve en yakın arkadaşına takık bir kızdan hoşlanmayı da seçmezdi. İşte... Planlar şaşabiliyordu.
"Nasıl gidiyor, özledin mi tatili?"
"Yok," dedi, Özgür, cıklarken. Sol eliyle kulağındaki halka küpeyle oynuyordu. "Seneye daha yoğun olacağım, şimdiden tembelliğe alışmasam daha iyi."
"Dinlen biraz Özgür. Ömrün boyunca kölelik yapacaksın zaten."
"Niye, sen köle misin?"
Babası kafasını yana yatırıp gözlerini kısarak güldü.
"Değil miyim? Mesai saati olan her iş köleliktir."
"Abartma baba ya."
"Neyi abartıyorum? Az bile söylüyorum. Bak annene, bugün yaratıcı hissetmiyorum deyip çıkıp geliyor eve. Neden? Çünkü köle değil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim Adım Ebruli
Художественная прозаÜzüldüğünde gökkuşağından bir renk çalan kızın hikayesi.