Merhabaaaa! Bu sefer duyurmadan ekleyeyim de sürpriz olsun dedim. Muhtemel hatalar için şimdiden kusura bakmayın, ancak yarına düzeltebilirim sanırım. Keyifli okumalar <3
Bölüm şarkısı: My Dude - Litany
Gözlerini üzerimde hissediyordum. Koskoca kütüphanede, onca insan arasında, en suratını görmek istemediğim kişinin gözlerinin bana baktığını nasıl oluyordu da anlıyordum? Bu bir kitap klişesi değil miydi? İzlendiğini hissedince karıncalanan ense, yanan yüz, ürperen iç yazarların geniş hayal güçlerinin en tatlı yalanları değil miydi? O zaman neden her kütüphaneden çıkıp gidesim geldiğinde gözlerimi kaldırıyor ve Özgür'le göz göze geliyordum?
Önce kızıyordum. Kalem kutumun içindeki tüm kalemleri ona fırlatmak, kitaplarını yakmak hatta saçlarını çekmek istiyordum. Sonra kızgınlık gidiyor, geriye bir tek iç burkan o his kalıyordu. Adını da koyamıyordum ki. Kalbim bulanıyordu sanki. Göğsümde koca bir boşluk açılmıştı, orası üşüyordu.
Benimle konuşma dediğim gün sözümü dinlemişti. Sanki tüm gün bir hayaletle oturmuştum. Gözüme batmamak için elinden geleni yapmış, derste el bile kaldırmamıştı. İşime gelmişti. Böylece günü sorunsuz tamamlamış, odama gidince rahatça ağlayıp içimi boşaltmıştım.
Sonra cumartesi geldi. Bu kez hiç karşılaşmadık. Değil yüzünü görmek, rüzgarını bile hissetmedim. Hiç mesaj da atmamıştı. Sözümü dinlemesi bu kadar kolaydı işte çünkü haklıydım. Benimle kurduğu zorunlu arkadaşlığın ağırlığı olmadan rahat etmişti. Tüm günü güvenilmez sahte arkadaşı olmadan geçirip derin bir nefes almış olmalıydı.
Özür dilemek hiçbir şeyi değiştirmeyecek olsa da en azından pişmanlığını dile getirmeye çalışması bana iyi gelirdi. O kadar da kandırılmış hissetmezdim. Hayatımda ilk defa haklı çıkmak istemiyordum.
Kitabına dönmeden önce son kez kafamı kaldırıp baktım. Göz göze geldik. Dudaklarını birbirine bastırdı. Birkaç saniye hareketsiz durup bana baktıktan sonra gözlerini önüne düşürdü.
Hayatımda ilk defa haklı çıkmaktan nefret ediyordum.
Kafamı öne eğip, kendime bir daha asla oraya bakmamaya söz vererek kitabımı okumaya devam ettim.
"Sen mi?" dedim kendi kendime. "Mr. Rochester'ın gözdesi sen olacaksın ha? Sen onun hoşuna gideceksin? Sen onun için önemlisin ha? Defol! Sersemliğin beni tiksindiriyor. Onun ara sıra ettiği iltifatlar, gösterdiği yakınlıklar karşısında keyiften dört köşe oldun. Oysa, bunlar yüksek aileden gelme bir salon adamının yanında çalışan birine, bir toy gence karşı gösterdiği sıradan bir alçakgönüllülükten ibaretti. Hangi cesaretle kapıldın bu umuda? Zavallı ahmak sersem! Hiç değilse kendi iyiliğin için bilemedin mi kafanı işletmesini? Bu sabah kendi kendine dün geceki sahneyi yineleyip durdun. Ört yüzünü de utan bari! O senin gözlerini öven bir şey söylemişti, değil mi? Aptal çocuk! Gözlerinin o çipil kapaklarını aç; aç da kendi yere batası sersemliğini olduğu gibi gör.
"Özge, şuraya bir baksana."
Yanımda oturmuş beş dakikadır aynı soruyla boğuşan Can'a bakıp kaşlarımı kaldırdım. Ne dediğimi anlaması birkaç saniyesini aldı, anlayınca gözlerini bayıltıp cümlesini düzeltti.
"Özge, şuraya bir bakabilir misin?"
Kafamı sallayıp soruya eğildim ve eliyle işaret ettiği yere baktım. Soruyu çözüş şeklinde bir hata yoktu, demek ki işlem yanlışı yapmıştı. Önüme beyaz bir kağıt çekip soruyu yazdım ve anlaşılır biçimde, tane tane yazıp gidiş yönünü oklarla göstererek ve yanına birkaç kelimelik açıklamalar yaparak çözdüm. Sonucu şıklarda bulunca doğruluğunu kontrol ettikten sonra kağıdı Can'a uzattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim Adım Ebruli
General FictionÜzüldüğünde gökkuşağından bir renk çalan kızın hikayesi.