Özel Bölüm • Michelle N' Vito

19.6K 1.3K 502
                                    

Günaydın, iyi günler, iyi geceler. Bir sürpriz yapayım ve sizi 94 yılının serin Paris gecesine götüreyim dedim. Baştan belirteyim, bu bölümde Ecevit ve Günçiçek'in tanışması var çünkü içimden geldi. İtalik yazılan kısımlar İngilizce konuşmalar, biraz da Fransızca şarkı sözü var. Öpücükler. 💛✨

*

"Benim dünyam senin olduğun yerdir. Değil mi ki sen şu anda buradasın, benim dünyam da burası. Böyle olunca da ne ben yalnızım, ne de burası ıssız bir yer."
William Shakespeare

*

Şubat 1994, Paris

Ice Ice Baby'nin melodisi alkol ve ter kokan evin, kalabalıktan arta kalan tüm boşluklarına yayılırken Ecevit bıkkınlığın yeni bir evresine geçti. Artık başını duvara vurarak kendini bayıltmasına engel olacak hiçbir sebep yoktu. Elinde adeta onu sarhoş etmemek için üretilmiş ucuz Fransız birası Kronenbourg 1664, kulağında en sevdiği gruplardan birinin bass ritimlerini çalıp ince ince işlenen her notanın canına okuyan rapçinin sesi ve etrafında, konuştukları dilin fonetiğiyle övünecek kadar milliyetçilikten başı dönen insanlar vardı. Burası Ecevit'in kişisel cehennemiydi.

Oda arkadaşı Igor'un beyaz yüzü alkol ve sıcaktan al al olmuştu. Bu adam Rusların yüz karasıydı, nasıl da hemen kafayı bulmuş, ortama uymuştu. Bir de Ruslar alkole dayanıklı derlerdi. Ecevit'in geçen yaz Türkiye'den getirdiği rakının daha üçüncü kadehinde Kalinka dansı yapmaya başlayan Igor, şimdi ucuz bir Fransız birasıyla ve Ecevit'ten yürüttüğü sarma sigarayla cennete ulaşan merdiveni bulmuş gibi keyifliydi. Ecevit ise onu o merdivenlerden aşağı, cehennemin dibine ittirmek istiyordu.

Uçağın son gün boşalan iki koltuğunu sudan ucuza, Igor'un hava yolu şirketinde çalışan yarı Amerikalı ve doğal olarak kibirli kuzeni Sam sayesinde almışlardı. Massachusetts'den Paris'e yapılan yolculuk Ecevit'in tabiriyle Atom Heart Mother kadar uzun ve yorucuydu. Yolun, onu asla doyurmayan, ruhsuz ve alabildiğine şekerli bir kahvaltı ve tıkış tıkış bir ev partisine ulaştıracağını bilse yurt odasında gitarı ve nota defteriyle kalmayı elbette tercih ederdi. Ancak huyu kurusun, kararlı kelimesi Arsal ailesinin tek oğlunun alnında büyük puntolarla yazılıydı. Igor'un teklifine nadiren yapacağı bir hareketle, düşünmeden evet demişti. Şimdi sağ hükümete oy verip yoksulluktan yakınan her halk gibi hareketinin cezasını çekecekti.

Asıl sorun şuydu ki; bu Ecevit'in son bir haftadaki ikinci yanlış kararıydı. Güzelim saçlarını aptalca bir iddiaya kurban verip kısacık kestiğinde ayna karşısındaki yansımasını bir daha aptallık yapmaması konusunda iyice uyardığını düşünmüş ve kendi kendini hayal kırıklığına uğratmıştı. Ecevit Arsal bir cumartesi gününü Paris'te, boş bir mide ve rezil bir birayla, elinin hâlâ uzun zannedip düzeltmek için ziyaret ettiği kısa saçlarıyla bir köşede sıkılarak geçiriyordu. İleride çocuklarını ani kararlar almamaları için uyarırken anlatacak ibretlik bir hikayesi vardı artık.

"Hey Vito?" Igor kolundan tutup onu tek kelimesini bile dinlemediği sohbete ortak etmeye çalışırken kolunu zorlukla kurtarıp ona baktı ama oda arkadaşı bu jestini fark etmedi bile. İçtikçe daha vurgulu hale gelen r harfine bastıra bastıra konuştu. "Sence de hepsi İngilizler'in suçu değil miydi?"

"Öyleydi," Konuyu bilmiyordu ama bir olayda İngilizler varsa yüzde doksan ihtimalle haksız taraf onlardı. "Haklısın."

Kırmızı saçlı DJ yeni bir şarkıya geçip herkesi heyecanlandırırken Ecevit'in üzerine bir kürek toprak daha attı. Artık biradan daha sert bir şeye ihtiyacı vardı. Baby Got Back'in başlangıç cümlesine senkronize "Aman Tanrım." diye söylendi. İçkilerin bulunduğu tahta masadan plastik şeffaf bir bardak alıp içine yeşil şişeden likör doldurup bir kerede kafasına dikti ve ferahlayan ciğerlerine yeni bir nefes doldurdu.

Benim Adım EbruliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin