Merhabalar. Hastalıklar, aksilikler falan derken bir haftada çat diye iki bölüm ekledim, tebrik ediyorum kendimi. Çok konuşmadan çekiliyorum ve hepinizi öpüyorum. Umarım beğenirsiniz.
Bölüm şarkısı; Labrint- Jealous
"Son kadeh içilmiş,
Son söz edilmişti.
Bir düşünce sardı hepsini...
Bir hatıra,
Bir hırs,
Bir kıskançlık,
Bir yanıltı,
Bir kardeşlik,
Bir yanlışlık,
Bir kin,
Bir ümit,
Bir şey...
İnsana ait."
Özdemir AsafTopukların kaldırıma değdikçe çıkarttığı tok tıngırtı küçüklüğümden beri hoşuma giderdi ama büyüdükçe bunun bana kattığı hava başkalaşıyordu. Her gün o düztaban, çirkin terlikleri giydiğimden olsa gerek, topuklu giyince gerçekten iyi hissediyordum. Sonbaharın haberci olarak yolladığı, hafif hafif çiseleyen yağmuru görünce topuklu botlarımı ayağıma geçirmeye bahanem olmuştu. Günçiçek Arsal'ın karşısında daha hanımefendi hissetmek de bir artıydı tabii. Kendime bonus puanlar yaratmak zorunda değildim elbette ama istiyordum. Sözlüden yüz almak oldum olası hoşuma giderdi.
Sözleştiğimiz butik kahveciye girdim. En sonda, cam kenarında oturmuş çiseleyen yağmuru izliyordu. Dingin enerjisini ta buradan, kapının önünden hissediyordum. Beni fark eder etmez "Özge'ciğim," dedi ve ayağa kalktı. Derli toplu ama sıcak kucaklamasına karşılık verdim.
"Umarım kolay bulmuşsundur."
"Evet evet. Çok güzel bir yermiş."
Oturacağım sandalyeyi, içinde pamuk çiçekleri olan vazoya denk getirmemeye özen göstererek geri çektim ve oturup Günçiçek Arsal'a gülümsedim.
"Nasılsınız?"
"İyiyim. Ama tekil," Yüzünü tatlılıkla buruşturdu. "Resmiyete gerek var mı?"
"Pardon."
"Ay, Özge..."
"Tamam. Demiyorum bir şey. Sipariş verdin mi?"
"Seni bekledim,"
Tabii ki beklemişti.
Ben sıcak çikolata söyledim. O ise filtre kahve ve benimle paylaşmak konusunda söz aldığı mor renkli bir tatlı sipariş etti.
"Özgür'le konuştum sabah, sesi çok neşeli geliyordu. Alışmış takıma."
"Değil mi?" Gülümsedim. "Gerçi o ortamlara kolay uyum sağlıyor."
"Çekiniyordum biraz. Anlatmıştır, Amerika'da kırılgan bir dönem geçirdi. Daha iyi şimdi, değil mi?"
Ona hak vermemi değil de onu ikna etmemi bekliyor gibi, umutla sormuştu.
"Evet, çok iyi. Yani, en azından ben öyle görüyorum."
"Asıl sen nasılsın? Hakkında konuşamadık hiç."
Nasıldım? Buna hem kısa hem de dürüst şekilde cevap vermenin yolunu bilmiyordum.
İyi demezdim ama iyi hissediyordum. Özgür'le konuştuktan sonra hayat daha başa çıkılabilir gelmeye başlamıştı. Çünkü hayattakinin aksine tohumu zihne düştüğünde filizlenen düşünceler orada kapalı kaldıkça daha hızlı büyüyordu. Işık görmeliydiler. Başka bir zihnin suyuna maruz kalmalıydılar ve eğer zihnin toprağına zarar veriyorsa koparılmalıydılar. Bunu yapabilmenin tek yolu açılmaktı.
"Daha iyiyim. Teşekkür ederim."
"Kaybın için üzüldüm."
Arya benim kaybım değildi. Onun benim kaybım olmasını istemiyordum. Küçücük, yıllar içinde yüzünü unutacağım kadar yabancı bir kızı bu zamana kadarki tüm kaybedişlerime sembol etmek istemiyordum. O da, anısı da, ben de bundan daha fazlasını hak ediyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim Adım Ebruli
General FictionÜzüldüğünde gökkuşağından bir renk çalan kızın hikayesi.