8. BÖLÜM

10.6K 1.2K 438
                                    


Selamün Aleyküm yol arkadaşlarım! Nasılsınız, umarım hepiniz iyisinizdir.

Sizden küçük bir ricam var, bu yoruma arkadaşlarınızı etiketleyip, Amirin Kızı'nın daha büyük bir okuyucu kitlesine ulaşmasını sağlarsanız çok sevinirim.

Keyifli okumalar...

🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓

Aşk, olabilir miydi içindeki yabancı his? Yok değildi, olmamalıydı. Şehit olacaktı, geride bekleyen bir eş bırakmayacaktı. Yetim kalmış çocuklara hayallerinde dahi yer yoktu. Hem bir günde aşık mı olunurdu, saçmalığın dik alasıydı. Kulaklarında çınlayan kelime ile ayağa fırlayıp, "Silerler böyle aşkın tozunu! Aşık falan değilim ben. Kız size benziyor, dayıma benziyor, anneme benziyor. Olmayacağım aşık, sevmeyeceğim, evlenmeyeceğim, benim olayım şehadet! Hasan dayıma annemin çocukluğunun bedelini ödeyeceğim! Duydunuz mu! Sizi arayan da kabahat..." Diye bağırıp etraftaki bir kaç kişinin bakışlarına aldırmadan telefonu kapatıp yürümeye başladı.

Saçmalıktı, saatler önce adını dahi bilmediği bir laz kızına savaşmadan yenilmeyecekti.  Arabasına binmek üzereyken kaldırımın kenarında duran el arabasının üzerinde balık ekmek yapan genci gördüğü an, az evvelki sözlerini unutmuş gibi zihnine sızdı laz kızının güzel yüzü. Acıkmış mıydı acaba? Kesin acıkmıştı. Uçaktan iner inmez eve geçmişler ve bir kaç saat içinde kendisini nezarette bulmuştu püsküllü bela.

"Hayırlı işler, iki balık ekmek versene. Ya da üç olsun, biri soğanlı ikisi soğansız." dediği gencin hevesle kesmeye başladığı ekmekleri nefis kokular yayan ızgaranın üzerine bastırmasını izlerken, arabanın önündeki küçük su şişelerini fark etti. Eline aldığı iki şişeyi, ileri uzatıp, "Bunları da ekle kardeşim, borcum ne tuttu? " diye sordu.

Ödemeyi yaptıktan sonra aldığı poşetle aracına ilerleyip, yola koyulduğun da aklına gelen detay ile "Al sana balık ekmek Reşat efendi. Ula Azrail görürse ne diyeceksin, bacınla ekmek arası ve su eşliğinde romantik dakikalar yaşayacağım kusura bakma mı? diye söylendi. Parmakları direksiyonu mümkünmüş gibi daha fazla kavrarken korna çalarak yanında geçen otomobil ile şeridinden çıktığını fark etti. Bu laz kızından kurtulmanın bir yolunu bulmalıydı.

Söylene söylene biten kısa yolculuğun ardından, gecenin sessizliğine sığınıp yavaş adımlarla nezarethanenin yolunu tuttu. Bir an önce poşeti verip evine dönmek istiyordu. Polis kimliğini gösterip içeri girdiğinde genç kızın tutulduğu nezarethaneyi öğrendi. Adımları telaşlı, yüzünde ise farkında olmadığı bir gülümseme vardı. Sanki dayısı bir köşeden çıkıp, "Aferin Reşat, mazlumu koruyan eli baş tacı edeceksin!" diyecekti.

Uzun koridorun sonundaki yan yana konulmuş sandalyelerde oturan adamı gördüğünde ise, bedeni gerildi ve derince yutkundu. Azrail Takalar'ın başı önüne düşmüş derin bir uykudaydı. Anlaşılan kardeşini yalnız bırakmak istememiş ve burada uyuyakalmıştı.

Sessizce yürümeye devam edip, korirodorun ortasında bulunan kapıyı araladığında, yakalanmadan içeri süzüldü. Sert bir soluk bırakıp nöbetçi polis arkadaşlarından birini bulmak için hareketlendi. Alnını önündeki masaya yaslayıp uyuyan üniformalı polisin uyandırmak için hafifçe öksürüp, "Devrem Su Takalar ile görüşmem mümkün mü?" diye sordu ve elindeki polis kimliği gösterdi.

Başını hızla masadan kaldıran Burak, "Hayırdır gece gece, işin mi yok vaktin mi çok?" dedi ve bedenini doğrultup ayaklandı. Tam karşısına dikildiği Reşat'ın yüzüne soran gözlerle bakıyordu.

Elindeki poşeti biraz yukarı kaldırıp, "Yemek getirmiştim, görmem mümkün mü? Bir de Süleyman Amir'in haberi olmasa?" diye sordu ve geçmek bilmeyen saniyelere inat gelecek cevabı beklemeye başladı.

AMİRİN KIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin