16. BÖLÜM

5.7K 819 104
                                    


Selamün Aleyküm yol arkadaşlarım! Nasılsınız, umarım hepiniz iyisinizdir.

Sizden küçük bir ricam var, bu yoruma arkadaşlarınızı etiketleyip, Amirin Kızı'nın daha büyük bir okuyucu kitlesine ulaşmasını sağlarsanız çok sevinirim.

Keyifli okumalar...

🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓

"Amirim!" diyen adamın sesi suçunu ele verircesine korkak çıkmıştı.

"Amirin olarak burada değilim evlat, iftira attığın Firdevs Hanım'ın kocası olarak buradayım. Benim evimin direğine, sevdiğime can yoldaşıma hiç düşünmeden iftira attın. Yüzünde ki tırnak izleri ve burnuna aldığın darbe için şikayet etseydin amenna der kanunların uygun gördüğü cezaya razı gelirdim. Aldığın darp raporunda burnuna hafif bir darbe aldığın yazılmış, elindeki ve parmaklarında ki kırıkları karım yapmış olamaz. Yapmadı da. Onu senin yanından uzaklaştıran bendim. Buraya kadar Süleyman Takalar konuştu, sıra Süleyman Amir' de. Eğer 24 saat içinde istifa mektubun masam da olmazsa sonuçlarına katlanırsın. Ha bir de karşıma meslektaşım olarak çıkmadığın ilk an attığın iftiranın bedelini ödeyeceksin."

Sözlerine son veren adam arkasını dönerken kendince savunmaya yapmaya çalışan Necati'yi duymazdan gelerek yoluna devam etti. Babasının gidişi ile burnundan soluyan Azrail, bir kaç adımda tam karşısına dikildiği genç adamın gözlerine nefretle baktı. Dudaklarından dökülen her kelime ise dün gece bu evde neler olduğunu bildiğini fısıldıyordu. "Demek parmakların uf oldu Pinokyo, ağlarken teselli edecek karında yok yanında. Altıncı hissim beni yanıltmaz, bunlar iyi günlerin ve o parmakların yanına yakışır yeni kırıkların olacak..."

Cümlesini tamamladıktan sonra hızlı adımlarla babasına yetişmeye çalışan adamın arkasından kapıyı kapatan Necati sırtını duvara yaslayıp yavaşça çöktü olduğu yere. Rahmetli annesinin sözleri zihninde yankılanırken, bencillikten kararmış kalbi yine Suna'nın canını yakacaktı. Geçen yıl vefat eden Halide Hanım, "Suna'nın ahını aldın iki dünya da da yüzün gülmez. Allah öksüzün yetimin ahını yerde koymaz." diyerek oğlunu yanlışından döndürmeye çalışır ve torunu Orhan'ı Suna'ya göstermesi için saatlerce dil dökerdi.

Suna'yı kaybettiği günden bu yana hayatı altüst olmuştu eğer genç kadını barışmaya ikna edebilirse kaybettiklerini savaş savaş geri kazanabilirdi...

Reşat ve Cuma'nın anlattıkları ile bakışlarında ki endişe yerini neşeli parıltılara bırakan Cebrail ve Su annelerinin serbest bırakılması için dakikaları sayıyordular. Uzun koridorda beklemeye devam ederken Cuma'nın telefonu çalmış ve evine gitmek üzere yanlarından ayrılmıştı. Uzayıp giden sessizlik ve Reşat'ın bir kere bile kendisini bulmayan bakışları genç kızın tüm neşesini kaçırırken sinirden yüzü pancara dönmüş olan Burak'ın çağırması ile Cebrail de koridordan ayrıldı. Firdevs Hanım'ın entrika krizi tutmuş ve zavallı adamı gider ayak delirtmişti.

Karşılıklı sandalyelerde oturan ikiliden adamın bakışları kaçak, kızın bakışları isyankârdı. Daha fazla sabredemeyen Su, "Kaçacak mısın Kara Sakal?" diye sordu düz bir sesle.

Bakışlarını yerden ağır ağır kaldıran Reşat, koridorun sonundaki camdan içeri giren rüzgarın karşısındaki kızın saçlarını dağıtışını bir ömür izleyebilirdi. Ama tek hayali olan şehadete adım adım yürürken bu güzel yürekli Laz Kızı'nın bakışlarını sırtına yük edemezdi.

"Kaçmamı gerektiren bir şey yok, kimden veya neyden kaçayım ki?" dedi umursamaz bir tavırla omuz silkip.

"Dün ne işin vardı odam da? Kimin kokusu o cekettekii ve en önemlisi niye böyle güzel bakıyor gözlerin?" diyen kız sesinin tınısına üzüntüsünü katık etmemek için büyük bir savaş veriyordu.

AMİRİN KIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin