10. BÖLÜM PART 1: AMİRİN KIZI VE İYİ KATİL...
Selamün Aleyküm yol arkadaşlarım! Nasılsınız, umarım hepiniz iyisinizdir. Geçmiş olsun dilekleriniz ve dualarınız için çok teşekkürler.
Öyle çok özlemişim ki yazmayı her hikayemi aynı anda yazıp bitirmek istiyorum. Biri günleri 24 saatten 30 saate çıkarabilir mi lütfen.
Küçük bir sitemim de var sizlere. Her gün giderek eksiliyor hikayemde benimle olan arkadaşlar. Oylar, yorumlar, okunma sayısı... Gelen yorumlardan destek alıp hevesle yazan biriyim ve bu ilgisizlik beni çok üzüyor. Bu yüzden bölüm sınırı getirmeye karar verdim.
Böylece sizden gelen yorumlar uykusuz kaldığım gecelere değdiğini hatırlatacak bana.
YENİ BÖLÜM İÇİN YORUM SINIRI : 1000
Çenem düştü gece gece. Bu arada bölüm saat 4'te bitti. Ortada sandığınızdan çok daha büyük bir emek ve fedakarlık var. Evli ve iki çocuklu bir kadın olarak yazmak için uykumdan vazgeçiyorum. Sizlerde yorumlarınızla destek olun bu masala.
Keyifli okumalar...
🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓
Süleyman Amir zamanı geldiğinde kızı için karşısına geçip aşkını ilan edecek kadar delirmiş birinin yer yüzünde varolabileceğini hiç düşünmemişti. Ama vardı, karşısındaydı ve gözlerinin içine baka baka aşkına sahip çıkıyordu. Pes etti adam kaçacak yeri kalmamıştı. Babalığı eline yüzüne bulaştırmış vaktiyle koruyamadığı evladı gerçek acılarına kucak açarken haddini bilip köşesine çekilmeye karar vermişti. Vicdanının kurduğu mahkemede dar ağacına çıkan baba yüreği olmuştu.
"Nazif Bey'e iyi katilin kim olduğuna dair tahmininden bahset. Nadir'in ellerinde ki kanın rengi neymiş bakalım. Umarım sen haklısındır ve umarım ben kızıma geç kalırken düşman bildiğim adam evladımın canını kurtarmak için kan dökmüştür. On iki yaşında bir çocuk babasının kendisini kurtarmasını beklerken iyi bir katil kötülerin kanını dökmüştür. Hadi şimdi beni yalnız bırak. Bordo ile konuşacak mevzular birikti. Daha senin damat aday adaylığını görüşeceğiz." dedi Süleyman son cümlesinde dudaklarında babacan bir gülümsemeyle.
Reşat bir kaç defa tekrar etti amirinin sözlerini. Azrail Takalar ve onun narin yumruklarını saymaz ise adaylığı vatana millete hayırlı uğurlu olsundu. Emin olmak istercesine "Vallaha mı? Aday adayı oldum mu şimdi?" diye sordu Süleyman Takalar'ı kızdırmayı göze alarak.
"İn lan şu arabadan. Azrail seni severken göreceğim ben aday adaylığını!" diye bağıran adamın sabrı buraya kadardı.
Çocuksu bir sevinçle kaçarak indi araçtan Reşat. Adımlarının rotası yeminini unutacak kadar çok sevdiği belasıydı. Hemde en püsküllüsünden... Su'yun odasının olduğu kata geldiğinde asansörden inip yüzündeki büyük tebessüm ile saniyeleri saydı. Uzun koridor bitmek bilmezken bakışları kan ile değil can ile bağlandığı canları buldu. Mehmet ve Hamza arkadaşlarının gülüşündeki özgürlüğü fark ederek ayaklandılar. Bu yıllar önce ki, Rahmetli Hasan Seydan'ın şehadet hayalini bilmeyen Reşat'ın gülüşüydü. Erik çalmaya giderken bakışlarına yerleşen parıltılar geri dönmüştü sanki...
"Essah mı lan?" diyen Hamza'nın gözleri yıllardır yaşadığı kaybetme korkusunu yüklendi. Dayısının hayalini miras bilen Reşat'ın şehadet duası Mehmet ve Hamza'nın en karanlık kabuslarına gece olmuştu.
Mehmet'te Hamza gibi dolu gözlerle ileri atıldı. Üç koca beden üç küçük ruha teslim etmişti yaşadıkları anı. Adımları birbirine kavuştuğunda bir ağacın toprağa uzanan kökleri gibi sardılar birbirlerini. İlk Reşat'ın çocukluğu döktü yükünü, "Essah Çicaam! Mahşer günü dayım yüzüme bakmayacak belki, annemin çocukluğu, renkli yazmaları ardını dönecek belki ama essah." dedi etraflarında ki bir kaç meraklı gözü umursamadan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AMİRİN KIZI
HumorAnnesinin çocukluğunun bedelini sırtlanan ve şehadet aşkı ile yanıp tutuşan Reşat'ın masalında gökten elma değil hamsi düştü. Güzeller güzeli gözleri kara kokusu deniz olan bir hamsi... İnatçı, kavgacı ve asi Su' yun masalında ise gökten elma değil...