Selamün Aleyküm yol arkadaşlarım! Nasılsınız, umarım hepiniz iyisinizdir.Sizden küçük bir ricam var, bu yoruma arkadaşlarınızı etiketleyip, Amirin Kızı'nın daha büyük bir okuyucu kitlesine ulaşmasını sağlarsanız çok sevinirim.
Keyifli okumalar...
🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓
Elinden tüm bedenine yayılan sızı ile gözlerini aralayan Necati, zihnine dolan bölük pörçük sahnelerle acı içinde inledi. Bileklerinden güç alarak kalmak istediğinde canının acısı ile yeniden yüz üstü yerde buldu kendini. Bir kaç dakika sonra bir kere daha deneyip yavaş hareketlerle ayaklandığında komodinin üzerindeki telefonu alarak arama kaydındaki son kişiyi aradı. Ekip arkadaşı Cuma'nın uyku mahmuru boğuk çıkan sesi ile "Bana gelebilir misin?" dedi ve küçük bir inilti kaçtı ağzından.
Arkadaşının sesinden bir terslik olduğunu anlayan adam, yatağından fırlayıp yola düşerken elindeki kırıklar yüzünden midesi bulanan Necati midesinden yükselen öğürttü ile banyoya ilerledi. Oğlunu, itibarını, arabasını, çok sevdiği karısı Cavidan'ı bir anda kaybetmişti. Eski karısı Suna'nın gözyaşlarının bedelini ağır ödemişti. Mazlumun ahı zalimin yanına kalmamış, kabus gibi geçen bir kaç günde hayatı alt üst olmuştu...
Şiddetli bir şekilde sancıyan eline aldırmadan yeniden odasına geçerek üzerini giydikten sonra evin salonuna ilerlerken düşüncelerine sızan yabancısı olduğu his ile öfkeyle soludu. Pişmanlık, yabancısı olduğu bu hisle nasıl baş edecekti? Suna hayatındayken sahip olduğu huzuru bir anlık ilgiye tercih etmişti. Cavidan'ı gördüğü günden itibaren oradan oraya savrulmuş elinde sadece mesleği kalmıştı, onu da kaybedemezdi. Çalan zil ile ağır aksak kapıya ilerlediğinde, karşısındaki adamın endişesini gidermek için "Eve hırsız girmiş." dedi tutar yanı olup olmamasını düşünmeyerek.
Aralık kapıdan içeri giren Cuma, salona geçen arkadaşını çatık kaşlarla takip ederken, " Polis lojmanına giren hırsız demek. Ee bir şey almış mı bari?" diyerek alaylı bir tavır takındı.
"Orhan'ı aldı..."
Ağzının içinde belli belirsiz mırıldanan Necati, boğazını temizleyip sesini yükseltti. "Hiç birşey sormadan yardım etsen olmaz mı?"
"Ederim tabi de elinin hali fena morarmasına ve şişmesine bakılırsa kırık." genç adam bakışları ile arkadaşının elini işaret etti.
"Sonra Cuma, söz daha sonra herşeyi anlatacağım. Karım tutuklandı, oğlum ellerimden kayıp gitti, arabam yandı, elim desen..."
Sözlerinin devamın getiremedi adam, bir kaç saniye duraksayıp uydurduğu hırsız yalanına kendiside inanıp hastanenin yolunu tuttular. Eve giren kişinin Azrail Takalar olduğundan emindi, gerek sesini değiştiren adamın boyu gerek Orhan'ın velayeti için hazırlanan evraklar gerekse lojmana elini kolunu sallayarak girmesi bu saldırının altında Takalar ailesini olduğunu gösteriyordu ama elinde tek bir kanıtı dahi yoktu. Üstelik canımın derdine düşüp oğlumdan hiç düşünmeden vazgeçtim demeyi gururuna yediremiyordu. Orhan'ı kaybetmişti ama herşeye burnunu sokan o püsküllü belaya bunu ödeyecekti...
Reşat'ın gidişinin ardından odada dakikalarca dönüp duran Su yaşadığı son bir kaç günün beş saniyelik bir rüya olmasından ve ilk görüşte kapısını çalan aşkın hayatından çekip girmesinden delice korkuyordu. Zaten akıllıca hareketler ona göre değildi. İçi içine sığmazken hayatında ilk kez kendisi için değil bir başkası için geçti aynanın karşısına, güzeldi adının hakkını verircesine duru bir güzelliği vardı, sıradan gözükse de karşısındaki gözlerindeki Karadeniz'e hapseden. Kara Sakal'ın elini kolunu bağlayan, diline kilit vuranda onlardı. Mavinin hüküm sürdüğü gözlerde denizi herkes görürdü maharet kapkara bir çift gözde Karadeniz'i görmekti. Nasıl dalgalandığını, kopan sessiz fırtınaları, o fırtınalarda yıllar önce boğulmuş küçük kız çocuğunu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AMİRİN KIZI
MizahAnnesinin çocukluğunun bedelini sırtlanan ve şehadet aşkı ile yanıp tutuşan Reşat'ın masalında gökten elma değil hamsi düştü. Güzeller güzeli gözleri kara kokusu deniz olan bir hamsi... İnatçı, kavgacı ve asi Su' yun masalında ise gökten elma değil...