7.BÖLÜM 1.PART: NEZARETTE İKİNCİ GECE...Selamün Aleyküm yol arkadaşlarım! Nasılsınız, umarım hepiniz iyisinizdir.
Sizden küçük bir ricam var, bu yoruma arkadaşlarınızı etiketleyip, Amirin Kızı'nın daha büyük bir okuyucu kitlesine ulaşmasını sağlarsanız çok sevinirim.
Keyifli okumalar...
🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓🚓
Bir gün dahi geçmeden kendini yeniden aynı koridorda bulan Süleyman Amir işi gücü bırakıp nezarethane nöbeti tuttuğuna inanamıyordu. Başı önde ağrıyan şakaklarına söylenirken bakış açısına giren plastik bardağı uzatan elin sahibine baktı. Cebrail, derince yutkunup "Azrail birazdan lojmanda ki şahitlerle burada olur baba." dediğinde başını tamam dercesine sallayıp aldığı çayı düşünceli bir halde yudumlamaya başladı.
Aynı anlarda emniyet müdürlüğünün otoparkına aracını park eden Reşat, kulağına dolan artık aşinası olduğu ses ile hızla çıktı arabasından. Laz Kızı ve Rivriv hararetli bir halde tartışıyordu. Kendisini belli etmeden ilerlediğinde sıranın en sonunda ki bordo renkli aracın içinde kendi kendine konuşan kızı gördüğü an dudakları kıvrıldı. Bu deli kız tuhaflıkta Meczup Hamza ile yarışırdı.
"Paçi senun anan benumde anam sayilir içim yanayi ama metin olmamuz lazim celiyi. Hem o kokonayi babandan başga kimse bir saat dutmaz yanina." diyen Rivriv Firdevs Hanım'ı övmek ile gömmek arasındaki ince çizgide geziniyordu.
Küskün bir halde omzunu çeken kız dışardan nasıl göründüğünü yine umursamayıp en doğal haliyle cevapladı iç sesini. "Eşşekten düşeni eşşekten düşen anlarmış, sen git anası nezarete düşen gelsin yanıma ona gonuşuk edeceğum..."
Genç adamın yüzündeki tebessüm duydukları ile silinirken Firdevs Hanım'ın akıbetini öğrenmek için hareketlendiği sırada pantolonun cebinde titreyen telefonu ile duraksadı. Ekranda beliren Kadir Komiser yazısı ile yüreğine dolan sıkıntı gördüğü rüyayı bir kez daha zihninde canlandırmıştı. Bir kaç gün önce olsa sevinçle açacağı telefonu duygudan yoksun düz bir sesle cevapladı, "Buyurun komiserim!"
"Gelir gelmez odama uğra, başlıyoruz..."
Sonrasında karşısındaki adam ne dedi, kendisini ne cevap verdi, telefonu nasıl kapattı hicbir şey hatırlamıyordu Reşat. Kalbi saniyeler içinde eriyecek bir mesafede olan genç kızın yanına gitmek isterken, sırtındaki yeminin yükü şehadet bizi bekler diye bağırıyordu. Kalbini ezdi geçti, arkasını dönüp attığı her adım da bir sevdiğinin yüzü silindi zihninden. Biliyordu Nadir ve çetesinin elinden sağ salim kurtulması büyük bir mucizeydi. Bu mucizeye tutunmak zorundaydı, "Ne olurdu bir kaç gün daha çıkmasaydın karşıma. Ne olurdu güle oynaya gitseydim cennet bahçelerine." diye iç çekip geride bıraktı gözleri kara kokusu deniz olan, dayısının ruhunu liba niyetine kalbine giyen kızı...
Adımları nihayet Kadir Komiser'in odasında son bulduğunda boğazındaki düğüm, kapının kulpuna uzanan eli vazgeçmesi için direniyordu adeta. Ama vazgeçmedi Reşat, Dayısı'nın yerine şehit olmayı henüz küçük bir çocukken işlemişti tüm benliğine.
Derin bir nefes alıp, tıklattığı kapının ardından kulağına dolan "Gel!" sözcüğü ile veda etti korkularına. Kapıyı aralayıp adımını içeri attığı an silindi zihnindeki tüm karmaşa geriye sadece Şehadet aşkı ile yanıp tutuşan bir adam kaldı. Ne kara saçlı kara yazmalı Selvi, ne can bildiği Mehmet ve Hamza, ne yüreğini evlat acısı dağlayacak olan Halil, ne de kokusu hala ceketinde olan püsküllü bela vardı zihninde, hepsi silinmişti attığı bu son adımla...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AMİRİN KIZI
HumorAnnesinin çocukluğunun bedelini sırtlanan ve şehadet aşkı ile yanıp tutuşan Reşat'ın masalında gökten elma değil hamsi düştü. Güzeller güzeli gözleri kara kokusu deniz olan bir hamsi... İnatçı, kavgacı ve asi Su' yun masalında ise gökten elma değil...