Derler ki bundan seneler önce çok önce Allah ölüm yükünü kocaman bir dağa yüklemiş. Bu öyle bir acıymış ki kocaman dağ titreyerek un ufak olmuş bir toz yığınına dönmüş...Senelerdir yerinden oynamayan büyük kayalar bile bu acıyla ufalanmış büyük bir gürültüyle yuvalarlanmış yuvarlandıkça kendinden bir parça kaybetmiş. Daha sonra bu acıyı bir tek insan yenebileceği için ölüm yükü onun omuzlarına inmişti. Çünkü insan denen beşerde acıyla sabredebilecek ondan daha güçlü bir silah vardı, sabır...
Aşılması en zor acıyı yaşıyordu genç kadın. Sabrı şu an onu terk etmiş olsa gerek ağlıyordu...hem de hiç susmaksızın... Çevresini saran insanlar umrunda değildi. Ona sorular soran polisler...bişeyler yemesi için sürekli ısrar eden bayan Alice ve ailesi... Onu her zaman yalnız bırakan ailesi en azından en büyük acısında yanında olmayı gerek görmüşlerdi. Bu Baral için büyük bir lütufdu değil mi ? Yani öyle olmalıydı... Sanki aylardır uykusunu ona zehir eden oğlu değilmiş gibi son bir haftadır annesini asla yormuyordu. Ayların acısını çıkarmak ister gibi kaliteli meşeden yapılmış beyaz boyalı beşiğinde uyuyordu. Baral yere onun oyun halısının üstüne oturmuş başını beşiğin korkuluklarına yaslamıştı. Elini gene o korkulukların arasından uzatmış oğlunun tombul elinin üstünü okşuyordu. Göz pınarlarından akan yaşlar burnunun ucunda birleşiyor ve kucağına damlıyordu. Daha bir hafta önce kocasının kanıyla renk bulmuş suyun ıslattığı pantolonu şimdi onun gözyaşları ıslatıyordu. Canı öyle çok yanıyordu ki daha önce böyle bir acıyla başa çıkmak zorunda olduğunu hatırlamıyordu. Ne onu dünyaya getirmek için hayatından vazgeçen annesinin acısı ne de daha çocukken kaybettiği babasının acısı...bu çok farklıydı. Hisleri onu belkide nankör bir evlat yapardı ama kocası... Timur'u kaybetmek hele de böyle bir halde kaybetmek onun en büyük yenilgisiydi."Baral, tatlım misafirin var."
Bayan Alice kapı ağzında içeri girmeden durmuş ilgiyle ona bakıyordu. Yüzünü kurulayıp oturduğu yerden kalktı. Uzun süredir üzerinde oturduğu bacakları uyuşmuştu. Bayan Alice'in yanına vardığında yaşlı kadın ona destek olmak ister gibi sırtına elini koymuştu.
"Ne kadar zor olduğunu tahmin edebiliyorum tatlım."
Ne kadar zor olduğunu tahmin edebilirlerdi fakat o duyguyu aynı hisler hissedemezlerdi. Gün çekilip herkes evine gittiğinde o yuvam dediği evde kocasının mezarıyla başbaşa kalacakken kimse onun acısını hissedemezdi. Sarsak adımlarla koridorda ilerlerken kapı ucundan gözüken banyoya bakmadı. Ordan olabildiğince kaçıyor hatta evin o kısmını yok sayıyordu. Daha birkaç gün önce o banyodan kocası bir çöp poşetini andıran torbaya sarılı halde çıkarılmıştı.
"Bayan Evans ! Çok üzgünüm sizin adınıza da Timur içinde."
Kendisi koridorda salonunun girişinde dururken kocasının yakın iş arkadaşı olan avukat onu görmüş ve selamlamıştı.
"Teşekkürler Auston. Oturmaz mısınız sizinle konuşmak istediğim şeyler var."
Baral içeri girerken Auston kalktığı koltuğa geri oturmuştu. Genç kadın onun karşısında yerini alırken içerde bulunan herkes tarafından merakla konuşmasının beklendiğini biliyordu.
"Sizi buraya neden çağırdım tahmin ediyor olmalısınız Auston."
"Cenazeyi henüz teslim alamadık biliyorsunuz soruşturma ve prosedürler engel oluyor bize."
Bir haftadır bu masalı dinliyordu. Soruşturma, adli tıp raporu ve daha onlarcası...
"Ben daha bir hafta önce bu evde kocamın cesetini buldum Auston ! Kanlar içinde yatıyordu ! Şimdi karşıma olmayan ince bıyığını okşayan fötr şapkasının altında bana şüpheli bakışlar atan bir İngiliz komiseri diyor ki kocanızı siz öldürmüş olabilir misiniz ? Ya da bir cinayete kurban gitmiş olabilir mi ? Her şey açıkken ortadayken onun bedeni yeteri kadar kesilmişken adına doktor denen beyaz önlüklüler bir rapor için bir haftadır delik deşik ettiler onu! Bir an önce kocamın cesedini istiyorum !"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebeğin Uyanışı 🦋
RomanceDüğümlü bir ipi tutmak gibiydi hayatına sahip çıkmak. Sürekli elleri acıyordu...çabaladıkça tutunmaya çalıştıkça aynı yerde eli aynı düğüme takılıyordu kadının. Parmakları arasında canını yakan düğümü bıraktı kadın belki de böylesi daha kolaydı, oys...