Doğarsın...bebeklik biter çocuk olursun çocukluk biter genç olursun ve daha sonra başarabilirsen adam gibi bir adam olursun..hayat bu döngüden ibaretken Hezan ipin ucunu nerede kaçırdığını asla hatırlamıyordu. Çocuk olmuştu çevresindekilerin söylediklerine bakılırsa adam da olmuştu da sanki hiç genç olmamıştı. Varlığını bilmediği gençliğinin eksikliğini sorgulamıyordu. Hayat acımasızdı ve ona biçilen buydu. O ölen babasının vasisiydi belkide gözlerini kapatırken güvendiği tek insandı. Biliyordu ki oğlu o yokken asla ailesini başsız bırakmaz onlara zarar gelmesine izin vermezdi. Madem babası ona bu kadar güvenmişti madem o bu kadar kuvvetli bir adamdı nasıl olmuştu da kardeşini ölümün kıskacına yürürken o gittiği yolları yakmamıştı. Timur dünyanın bir ucunda küvetin içinde can çekişirken o ne yapabilmişti ? Hiç! Hem de kocaman bir hiç ! Babası gibi o da bir aile bırakmıştı arkasında. Bir oğul ve bir kadın... annesine kardeşlerine sahip çıkmak bu kadar kolayken nasıl oluyordu da asıl korunması gerekenleri gözü görmüyor içi almıyordu peki? Günler birbiri ardını kovalarken çocuk gibi Baral'dan kaçmıştı. Sanki suçlu kendisi gibi Deniz'in gözlerine bakamamıştı. Babasının gözlerini taşıyan o ufak çocuktan korkuyordu. Çekiniyordu... O çocuk dünyaya kardeşi ve Baral'ın ateşli sevişmelerinin geçtiği gecelerden birinden sonra gelmişti. O çocuk o gecelerin sadece birinin kanlı canlı kanıtıydı... midesi kaldırmıyordu olanları yapılması gerekeni bilip de ilk kez kaderinden tiksiniyordu. Ne diyordu türküde 'bugün için mi verdin bu bedeni? Bu vicdan mı insanlık mı töre mi? Ne zalim adetimiz varmış ya Rabbi miras kavletmişler bana yengemi...' Ölseydi ya Timur yerine babası yerine ölen o olsaydı ya ? Yaşamak denen eylem ne denli zor olabilirse öyle bir zorluğun içindeydi. Yaşadıkları durum sonunu bulamadığı bir labirentti sanki. Baral'a ne diyecekti ? Nasıl anlatırdı adetlerini ? Anlatsa anlar mıydı peki ? Sanmıyordu... Yıllar sonra ilk kez aklına Gülcan düştü. Gül güzeli Gülcan...Kara gözlerinin ardına kocaman bir dünya saklayan ve o dünyada hep mutlu olan Gülcan. Rafet'in kan kardeşi Timur olsa da Hezan bazı günler sırf Gülcan'ı görmek için onlara eşlik ederdi. Genç kız bazen avludan geçerken bazen onlara kahve tutarken onlara bakar Hezan'ın nazarına çarpardı. Ne toyluk ama Gülcan'ın Timur'a sergilediği aşk dolu bakışları kendine üzerine alınırken kalbi istemsizce kapılmıştı ona. Önce annesini göndermeyi düşündüyse de daha sonraları Gülcan'ın küçük oluşu ona engel olmuştu. Birkaç sene beklerim ne olacak ki demişti. Neler olmamıştı ki o kardeşine Gülcan'a olan sevdasını anlatırken kardeşi Gülcan'la birlikte olmuştu , onu hamile bırakmıştı yetmemiş ortada kimsesiz koyup gitmişti. Hiç unutmuyordu bu avluya koşarak gelip "Hezan ağabey yardım et bana!" diye haykırışlarını. O gün öyle bir yıkım yaşamıştı ki hem kalbinde gizli tuttuğu sevdasından olmuştu hem de kardeşinin ona olan ihanetini duymuştu. Gülcan hamileydi Timur ise dünyanın bir ucunda yeniden hayatını kurma derdindeydi. Gene böyle bir çıkmaza girmişti fakat o zaman karar vermesi daha kolay olmuştu Gülcan'ın gül tenindeki yaşları silmiş "Evine git ben halledeceğim." demişti. Halledememişti ! Şimdi ona kardeşinin karısıyla evlenmesini haykıran ağalardan Gülcan'ın durumunu saklarken önce Rafet öğrenmişti gerçeği. Gülcan'a attığı meydan dayağının ortasında yetişip Rafet'e avaz avaz haykırmıştı "Ben evleneceğim onunla !" . Oysa Rafet'in derdi kardeşinin ortada kalması değil ona ihanet edenin bedel ödemesiydi. Rafet'e "Yarına kadar düşün taşın." derken o yarına Gülcan'ın selasıyla uyanmıştı. Onun bakmaya kıyamadığı Gülcan melek olmuştu. Kendini ahırın tavanına asmış ertesi sabah cenazesi seyisler tarafından bulunmuştu. Gülcan hem kendini hem de peşindekileri huzura kavuşturdum derken üç ateş yakmıştı üç ayrı kalpte. Hezan'ın yüreği sevdiğine yanarken Timur Londra'da aldığı haberle kavrulmuştu sırtındaki vebalin yükü işte o zaman başlamıştı. Rafet'in kalbinde ise intikam diye bas bas bağıran bir şeytan peyda olmuştu. O günden sonra da ne durulmuşlardı ne de birbirleriyle savaşmaktan geri kalmışlardı. Daldığı geçmişin yaraları öyle ağırdı ki bugün bile cerahat akıtabiliyordu. İşaret parmağı ve orta parmağı arasına sıkıştı sigaranın izmariti kendi kendine yanarken dibe kadar gelmiş elini yakıyordu. Refleksle elindeki izmariti aşağı doğru savurdu. Gözleri avludaki telaşa kayarken her bayram gibi buruk geçecek bir bayram bekliyordu onları. Aldığı koçlar avlunun ortasına getirilmiş gelinlik kız gibi süslemişti. Boynuzlarından sarkan renk renk kuşaklar koçlar başını salladıkça sağa sola savruluyordu. Avluda gezinen önlüklü kasap başını kaldırdı ve ona seslendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebeğin Uyanışı 🦋
RomanceDüğümlü bir ipi tutmak gibiydi hayatına sahip çıkmak. Sürekli elleri acıyordu...çabaladıkça tutunmaya çalıştıkça aynı yerde eli aynı düğüme takılıyordu kadının. Parmakları arasında canını yakan düğümü bıraktı kadın belki de böylesi daha kolaydı, oys...