Yaşam denen hassas dengenin üzerine kuruluydu her şey. Kaderin kalemi çoktan kırılmış asırlar önceden yaşayacakları sayfalarca yazılmıştı. Kadın o satırları yaşıyordu bir bir. Gencecik bir kızdı buradan kaçtığında, şimdi ise kocaman bir kadın olarak geri dönüyordu. Ettiği onca yemini hiçe saymıştı bir tek mektupla. Onun adına bırakılan koskoca bir servet vardı fakat kadının derdi para değildi. Babaannesi her zaman onun kırılgan olduğu noktaları biliyordu yazdığı satırları da ona göre yazmıştı. Benim için değil baban için... Annesi ölmeden önce nasıl birisiydi babası düşündü genç kadın. Hatıralarında çalışkan işinin ardında koşan bir adam canlanıyordu. Belki annesi ölmese bugün bu konumda dahi olmazdı. Zira babası annesi ne zaman ölmüştü o zaman hayatla bağını koparmıştı. Uğruna saatlerini günlerini harcadığı işi umrunda dahi olmamıştı. Ülkenin en kaliteli içkilerini üreten fabrikasının hakkını vererek kendini kapatmış sadece içmişti. Uyuşturmuştu belki de hislerini gerçekle yüzleşecek kadar kabiliyeti olmadığı için. O zamanlar şirkete ortak olan Victor Shrebeart girmişti hayatlarına. Oğullarıyla beraber. Kan emici bir sürüngen gibi babasının zayıflığından faydalanmış koşa sürede söz sahibi olmuştu. Evlerine daha rahat girer çıkar olmuştu. Büyük William o dönem orta okul için Londra'daydı fakat Simone ile her zaman iyi anlaşmıştı taki Simone ilişkilerini arkadaşlıktan ilerisine taşımaya kalkana kadar. Eğer babaannesi mektubunda bahsettiği gibi ölmüşse şimdi her şey olduğu gibi Shrebeart ailesine kalmıştı. Baral işte sırf bu yüzden dönmüştü buraya. Para varlık şan şöhret umrunda değildi fakat kimseye ailesine ait tek lokmayı yedirtmemekte kararlıydı. İçinde bulunduğu taksi çocukluğuna genç kızlığına şahit olan koca malikanenin bahçesinde durduğunda Baral gözlerini kaldırıp dalgınca baktı her bir köşeye. Adama ücreti verip dışarı çıkarken oğlunun ana kucağının sapını sıkı sıkıya tuttu. Malikanenin bahçesi her zaman olduğu gibi bakımlıydı. Çimler düzgünce kesilmiş Japon kurtbağrından yapılmış yeşil çitlerin üstü kare şeklinde kesilmişti. Tek bir dal dahi asilik edip görüntüyü bozmuyordu. Köşelere dikilen sarmaşıklar ve kamelyanın çevresindeki beyaz yaseminler henüz tomurcuğa oturmuştu. Adımları çimlerin üstüne oturtulmuş patikanın üzerinden evin kapısına kadar götürdü onu. Bir zamanlar odasına bakan kiraz ağacına gitti gözleri. Kökünden kesinden ağaç yeniden çatlamıştı. Eskisi kadar sağlam bir gövdesi yoktu ama pes etmemiş yeniden yeşermişti. Manidarca gülümsedi bir zamanlar en yakın dostu olan ağaca.
"Demek ikimiz de inatçısıyız."
Aklından geçen düşüncelerle kapının eski oymalı ziline parmağını bastı. Birkaç dakika sonra büyük halası bitik bir halde kapıyı açmıştı. Karşısında yeğenini görmeyi beklemiyor olsa gerek Baral'ın bu zamana kadar görmediği bir yakınlıkla ona kollarını açıp kapı ağzında sarılmıştı. İçli içli ağlarken omuzları titriyordu. Baral onu nasıl sakinleştireceğini bilmediğinden sadece boştaki elini sırtına koyup okşadı.
"Marie...oh Marie iyiki geldin! Annem o...o öldü."
Baral duygu barındırmayan bakışlarıyla halasına bakarken yanıtladı onu.
"Haberim var hala."
"Hastaymış, bize asla söylemedi. Haberimiz dahi olmadı."
Babaannesini azıcık tanıdıysa o haliyle kimseyle görüşmeyeceğini hatta kendi kızlarına dahi yalan söyleyebileceğini tahmin ediyordu. Hatıralarında kalan babaannesi hep güçlüydü hiç yıkılmazdı, sanıyordu ki ölürken bile anılarda öyle kalmak istemişti ki son zamanlarını hastalığının her evresini tek başına yaşamıştı.
"Oh tatlım kapıda kaldın..." dedi kadın gözlerini silip. "...hadi geç içeri geç." Baral'a yardım etmek için Deniz'in pusetine uzanacak olduğunda Baral oğlunu diğer eline aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebeğin Uyanışı 🦋
RomanceDüğümlü bir ipi tutmak gibiydi hayatına sahip çıkmak. Sürekli elleri acıyordu...çabaladıkça tutunmaya çalıştıkça aynı yerde eli aynı düğüme takılıyordu kadının. Parmakları arasında canını yakan düğümü bıraktı kadın belki de böylesi daha kolaydı, oys...