48. BÖLÜM : Kalp Oyunu🦋

1.4K 194 28
                                    

Bir yaz sabahıydı, dışarda koşuşturan atların toynak sesleri taze çimin üstünde tok bir ses olarak yayılıyordu. Bir yaz sabahıydı gökyüzü ışıl ışıl parlıyor, uzaklarda palamut ağaçlarının yaprakları arasında kuşlar ötüşüyordu. Bir yaz sabahıydı koynunda bir kadın uyuyor kalbinin kapısını bilmeden aralıyordu. Yıllarca intikam için yanan kalbine bambaşka duyguları dahil ediyordu kadın. Çok uzak diyarlarda bir şehrin bir tanesinde olan o büyük büyücüden de fenaydı bu kadın. Ona ne yapıyordu nasıl yapıyordu bilinmez ama kanayan neresi varsa kendi yüreğinden bir parçayla kapatıyordu. Saçları sihrinin en acımasızıydı,  arsız büklelerine adamın kaderini sarıyordu her salınışında. Çıplak bedeni kendi bedenine değerken çarşafın içinden arsızca çıkmış göğsüne bakarken buldu kendini. Sanki dün gece sabahın ilk ışıklarına kadar dudaklarıyla keşfetmemiş gibi ağzı susuzlukla kurudu. Nefsine hakim olmalıydı, çarşafı karısının tenine sürten parmak uçlarını görmezden gelerek üzerine çekti. Zelal'in göğsündeki başını yatağa bırakırken dağılan odada dolandı gözleri. Nasılda kendilerini kaybetmişlerdi anlayamıyordu. Her seferinde bu son kez dedikleri bir öpüşmeyle yeniden başa sarmıştı bedenlerinin dansı. Masanın kenarına süs için koyulan biblolar yerdeydi, nasıl becermişlerdi bilmiyordu ama camdaki perdenin üçte biri kornişinden çıkmıştı. Yorgan yerdeydi, üstlerindeki çarşafı da gözleri son kez uykuya teslim olmadan önce yorgunlukla çekmişti. Kendisini istemediğini düşündüğü kadın aklını başından almıştı.

"Rafet.." Zelal'in uyku mahmuru sesi kulağına çalınırken çıplak omzunun üzerinden kadına baktı.

"Saat daha erken uyu."

Kalkmaya hazırlanırken Zelal onu bileğinden tuttu.

"Gitme. Madem saat daha erken beraber uyuyalım."

Rafet yatmak yerine sırtını yatağın başlığına yaslarken Zelal davetsizce göğsüne başını koydu. Onda tadını çok net bildiği bir duyguyu hissediyordu genç kadın. Ağabeyinin gözlerinde gördüğü o ateşi görüyordu kocasında. Kendisinden olanı korumak için can verircesine savaşan bir adamı görüyor ve istemese de ona güveniyordu.
Rafet onun çenesini narin bir hareketle kaldırdı. Gözleri buluşurken derin bir soluk aldı.

"Ne yapıyorsun Zelal ?"

Zelal onun sorusundan bişey anlamazken adam bu sefer daha açık sordu.

"Bana ne yapıyorsun ?"

Zelal ona böylesine yakın davranmasının ters anlaşıldığını sanıp toparlanmaya hazırlanırken bu sefer de Rafet ona izin vermedi. Madem yatmıştı bir kez göğsüne neden kalkmak istiyordu ki ?

"Ben..ben hiç bişey."

"Sana kızmam gerek değil mi ? Sen onun kardeşisin onun kanısın sana kin gütmem gerekmez mi ? Neden yapamıyorum ? Bana ne yapıyorsun ki sana zarar vermeye kıyamıyorum ?"

Kocası ona kıyamıyor muydu ? Zelal aldığı itirafın yoğunluğuyla boğulurken ne diyeceğini nasıl açıklayacağını düşündü. Aralarında kısa süreli bir sessizlik olmuştu. Sonra içinden geldiği gibi anlatmakta buldu çözümü.

"Ben bana kızman için hiç bişey yapmadım Rafet ağa. Kardeşine zararı ben vermedim, aileni ben dağıtmadım hatta bugün olsa elimden gelen her şeyi yapardım sonunuzun böyle olmaması için. Bana soruyorsun ya sana kin gütmem gerekmez mi diye sırf kardeşimin kardeşine yaşattıkları için hiç kendine sordun mu onlar birbirlerini yaşarken bizi düşündüler mi diye ? Sen ölmüş kardeşine sadakatinden bana karına kin gütmek isterken onlar bir kez olsun sana bize olan sadakatlerini sorumluluklarını düşündüler mi ?"

Kelebeğin Uyanışı 🦋Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin