Bağrına taş değil kaya bağlamıştı. Kızını ellerinin arasından güvenli bağrından kopararak aldıklarında Sadıka Özatlı yüreğine taş değil kaya bağlamıştı. Yad eller değmişti namahremlerine kendi taramaya kıyamazken saçlarına asılmışlardı kızının. O gözünden yaş akacak diye korkarken kan çanağı etmişlerdi kızının kara harelerini. Buraya kadardı, bundan sonra değil aşiret tüm dünya karşısına dikilse vermezdi yavrusunu. Kocasından kalma emaneti durduğu sandıktan çıkarır önce Zelal'i almaya kalkanın alnına sıkardı. Kucağında içli içli ağlayan kızını arabanın durmasıyla arabadan indirdi. Konağın kapısı otomatik olarak açılırken evin kadınları ip misali avluya dizilmişti. Herkesin gözünde merak endişe ev sahibiydi. İlk dile gelen de Yade olmuştu. Zelal'in halini görmesi ile dilinden ağıdı kendiliğinden dökülmüştü. Pınar ağlayarak kardeşine koşup sarılırken Baral ve Canan oldukları yerde kalakalmışlardı. Yadenin yaktığı kürtçe ağıdın tek kelamını ikisi de anlamıyordu fakat öyle içli söylüyordu ki Yade anlamaya gerek olmadan ikisinin de ciğerini yakıyordu. Zelal ablasından ayrılıp sarsak adımlarla yadeye ulaştığında yaşlı kadın kendi elleriyle işlediği deqin üstüne nasırlı işaret parmağını bastırdı."Tenine güç işlediydim bedenine kar etmedi mi kadersizim ?"
Zelal yüzü yere düşerken Yade çenesinden kaldırdı.
"Eğme başını dik tut, sana bunu edenler eğsin başlarını sen degil."
Sadıka hanım kızından asla ayrı kalmaya dayanamıyor gibi ellerini omuzlarına koydu kızının. Bir köşede yaşlarını silen Pınar'a döndü.
"Git bacına giyecek bişeyler getir. Yıkansın temizlensin. Kardeşlerin gelmeden eline yüzüne çeki düzen versin." dedi fakat Pınar kardeşi için yaşlarını akıtmaktan çevresinde olup bitenden bir haberdi. Baral daha fazla sessizce beklemek yerine olaya el attı. Kimse kendine gelememiş sabahın şokunu yaşıyorlardı. Önce dibinde yatan adam ateş almış gibi hızla giyinip koşarak gitmişti daha sonra kaynanası. Olayların iç yüzünü bilmese de tahmin etmesi o kadar zor değildi.
"Ben getiriyim. Gel Zelal bizim odada yıkan istersen."
Zelal koluna girip kendini yukarı çıkaran yengesine ayak uydurdu. Baral ona kendi kıyafetlerinden bir buluz ve eşofman altı verdi. Daha önce kullanmadığı iç çamaşırlarını da kıyafet destesinin üzerine bırakıp banyonun musluğunu açtı. Su ısınırken banyonun fayanslarına gözlerini dikmiş donuk donuk bakan kızın koluna girdi tekrar. Kendinden hem yaşça hem de boyca ufak olan Zelal'in omzuna bir öpücük koydu. Sevgiyle verilen öpücükler iyileştirirdi değil mi ? O zaman kendi öpücüğünün de bu yaralı serçeyi iyileştirmesini umdu.
"Sen yıkan ben odadayım tamam mı ? Bişeye ihtiyacın olursa seslen hemen gelirim."
Zelal başını salladı. Baral banyodan çıkınca gözleri lavabonun üzerinde duvara yapıştırılı aynadan kendi bedenine tırmandı. Saçları karman çorman yüzü kızarmış dudağının kenarındaki kan kurumaya yüz tutmuştu. Gördüğü yansıma içler acısıydı. Aklı şaşıp kalmıştı artık. Daha birkaç gün öncesine kadar dünyanın en mutlu insanı olmasa da mutluydu. Ekim ayında yaşanmış bir güz baharı gibiydi hissettiği kısa süreli mutluluk. Geç gelmiş çabuk gitmiş... kendine daha fazla acımak yerine üzerinde paralanmış kıyafetlerini çıkardı. Sıcak suyun altına girdiğinde dizleri sanki dermanımız daha fazla kalmadı der gibi onu daha fazla taşıyamamıştı. Kalçasının üstüne oturup dizlerini kırdı. Morarmaya başlamış kollarını onlara sararken başını bacaklarının arasına gömdü. Annesinden dayak yiyip gene anne diye ağlayan bir çocuk gibi aklında tek bir isim vardı. Rafet...ona bişey oldu korkusu akrebin kıskacına alıyordu tüm bedenini. Bu sessizlik hayra alamet değildi bu sessizlik uğursuzluklu. İliklerine kadar hissediyordu ki bundan sonra kızılca kıyamet kopacaktı. Artık geriye sağ ne kalırdı kendi de dahil kimse bilmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebeğin Uyanışı 🦋
RomanceDüğümlü bir ipi tutmak gibiydi hayatına sahip çıkmak. Sürekli elleri acıyordu...çabaladıkça tutunmaya çalıştıkça aynı yerde eli aynı düğüme takılıyordu kadının. Parmakları arasında canını yakan düğümü bıraktı kadın belki de böylesi daha kolaydı, oys...