Bir kuşun kanadından düşer gibi nazlı nazlı yere süzülen kar taneleri üstlerine birer perde oluyordu. Gece sanki kucağında canını teslim etmek üzere olan kadına bembeyaz karı kefen edercesine pamuk tanelerini bırakıyordu. Etraf deminki kopan gürültünün aksine sakinleşmişti. Bir sessizlik çökmüştü. Sanki tabutunda al bayrağa sarılı askerin önünde durulan sessiz saygı duruşu gibi bir sessizlik vardı. Adam kolları arasında kanlar içinde yatan kadının başında hayretle kalakalmıştı. Bilmeliydi oysa bu mevsimde tek günlük ömrü olan kelebeğin yaşayamacağını. Bile bile birgün olsun güneş açmamıştı kadının üstüne. Onun beklentiyle bakan gözlerine sessizliğini layık görürken ondan ileri bir gücün varlığını nasıl unutmuştu ki. Ölümü nasıl unuturdu ki bir insan.
"Baral..." dedi çaresizce tekrar. "...sana yalvarıyorum aç gözlerini nolur Baral. Bana bunu yapma seni kaldıramam...bununla baş edemem kadın yapma bana bunu." Ettiği itiraf önce kendine sonra kucağında cansızla yatan kadınaydı. Fakat kadın onu duymuyordu. Tenine dalından kopmuş pamuk parçaları gibi düşen soğuk karın aksine kadın kendini çeken sıcaklığa doğru gözlerini kapatmıştı. Duygularına kement vuran adam kadının başında ağlıyordu. Gözlerinden akan damlalar gür sakalları arasında kayboluyordu. Ardında acılı bir nemlik bırakarak.
Öyle kendi dünyasındaydı ki adam çevresinde olup bitenden bir haberdi. Öyle çaresizdi ki buraya ne için geldiğini kim olduğunu unutacak kadar. Kendine doğru koşan kardeşini görmedi. Oysa Atilla'nın kucağında günlerdir aradığı çocuk vardı. Battaniyeye sıkı sıkı sarılmış çocuk sanki bir kez daha kimsesiz kalacağı ihtimalini hissetmiş gibi avaz avaz bağırıyor ağlıyordu."Ağabey !" dedi Atilla ağabeyinin arabasına yaklaşırken. Son model arabanın yüksekliği ardına saklanmış olan kadını ve adamı gizliyordu. Atilla çeviklikle arabanın önünü dolanıp soluna döndüğünde öylece kalakaldı.
"Ağabey...yengem."
Atilla'nın sesine karışan ağlama sesiyle beraber Hezan başını kaldırdı kardeşine baktı.
"O ölüyor Atilla...kelebeğin kanatlarını kopardılar o ölüyor..."
Atilla'nın aklı karıştı. Ağabeyinin sessizliğini acaba yaralandı mı ihtimaline yorarken görmeyi en son beklediği kişi yengesi kanlar içinde yatıyordu. Oysa korkaklar gibi kaçan Rafet'in ardından eve girip yeğenini aldığında tek düşündüğü onu annesinin sıcak koynuna bırakmaktı. O anı kısacıkta olsa hayal etmişti. Yengesinin ona minnetle bakan gözlerini oğluna sıkıca sarılacağını hayal etmişti. Fakat yengesi bir ölüm pazarındaydı. Ağabeyi ise başında öylece durmuş bakıyordu. Birinin aklı başında davranması şarttı. Hızla ağlamaktan kızarmış çocuğu yanındaki adama verdi. Ağabeyinin kucağında yatan kadının boynuna elini korkarak yaklaştırdığında Baral'ın ritmi bozuk dahi olsa atan şah damarını hissetti. Kadın ben pes etmedim sizde etmeyin diyordu bir nevi. Hızla Baral'ı kucakladı.
"Ne yapıyorsun ? Alma onu nereye götürüyorsun?"
Sanki bir toz bulutunun içinde kaybolmuş avareyi andıran ağabeyine haykırdı.
"Hastaneye gidiyoruz!"
Hezan kardeşine başını sallasa da oturduğu yerden kalkamamıştı. Atilla yengesini arabanın arkasına yerleştirdi ve bu sefer ağabeyine döndü.
"Kalk ağabey gidelim."
"O da ölecek Atilla. Bize bulaşan kim varsa hepsi öldü o da ölecek. Biliyorum."
Atilla ağabeyini omuzlarından tutup silkti.
"Eğer burda kalıp böyle durmaya devam edersen ölecek haklısın! Kalk kendine gel!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebeğin Uyanışı 🦋
RomanceDüğümlü bir ipi tutmak gibiydi hayatına sahip çıkmak. Sürekli elleri acıyordu...çabaladıkça tutunmaya çalıştıkça aynı yerde eli aynı düğüme takılıyordu kadının. Parmakları arasında canını yakan düğümü bıraktı kadın belki de böylesi daha kolaydı, oys...