Bölüm şarkımız: Cem Adrian- Ayrılık 🦋Hayatını resme alan sanatçı tuvalin karşısına oturmuştu. Elinde karıp kattığı renkleri bir bir işlerken beyaz tuvale her nakışa ayrı bir özen gösteriyordu. Sentetik fırçanın tahta sapında kuruyan boyalar sanatkarın eteklerine dökülse de o bunu umursamıyordu. Ahşap paletin üzerine döktüğü siyah boyadan alıp özenerek çizdiği resmin ortasına büyük bir çizgi attığında çizdiği resim ikiye bölünmüştü. Başkaları tuvale baktığında ne görüyordu bilinmez ama o sanatkar iki farklı hayatı resmediyordu. Birbirinden farklı ama birbirine kaderin düğümüyle bağlı iki farklı yaşam. Aynı bedende iki farklı kadın. Biri aşık biri anne, biri tutkulu bir sevgili diğeri fedakar bir anne olan kadın. Bu kadının pamuk tarlalarını kıskandıracak beyazlıktaki teni resmin diğer tarafına nazaran solgundu, kadın bir tükenmişliğin ikileminde kaybolmuştu. Yeşil gözleri eskisi gibi gülerek bakmak yerine acısını maskelemek istiyordu sanki. Tuvali kaldırıp hınçla yere indirdi sanatkar. Çitalara zımbalarla tutturulan resim parçalanırken yeryüzünü büyük bir gürleme kapladı. Tıpkı biraz sonra yeryüzünü sele boğacak yağmurun habercisi olan gök gürlemesi gibi. Resmettiği kadının hayatı gibi parçalanan resme arkasını dönüp gitti sanatkar. Çünkü kendi çizdiği kadına kızgındı. Kadın başına buyruktu! Kadın fütursuzdu! Ve kadın bunca yaptıklarından sonra kendi başının çaresine bakmayı bilmeliydi !
Baral Özatlı elinde tuttuğu bileti sıkmaktan kırış kırış ederken kendini resmeden sanatçının ona küs olduğundan bir haber uçak saatini bekliyordu. Oğluyla yeni bir yaşam kendine ait bir düzen kurmak için yola çıkarken yanında azık olarak bir tek deli cesareti bir de Hezan'a duyduğu öfkesi vardı. Gitmek istemeyen avaz avaz haykıran yanını duymamak için kendine bir söz vermiş o söze sadık kalmak istercesine kalbine kulaklarını kapamıştı. Elinde tuttuğu pasaportunu ve biletini kontrole teslim edip X-Ray cihazından geçti. Ağır adımlarla uçağın yanına gelene kadar arkasına dönüp bakmadı. Efsanede de öyle olmaz mıydı ? Kadın bağrına bastığı evladıyla köyünü terk ederken arkasına dönüp bakmamasını ona tembihlerdi keşiş fakat kadın merakına yenilip arkasına dönüp baktığında taş olurdu. Baral taş olup kalmaktan korkuyordu. O yüzden bakmadı arkasına. Kendisine gösterilen koltuğa geçip otururken önce hostesler emniyet kemerinin nasıl takıldığını acil durumda yapılması gerekenleri anlatmış sonrada pilot anons geçip uçağı havalandırmıştı. Yeryüzünden semaya yükselirken ufacık uçak camından hakkı olmayan bir hüzünle baktı son kez Mardin'e. Tir tir titreyen parmaklarını uçağın soğuk camına yaslayıp son kez veda etti bir parçasının ait olduğu bu kızıl göklü şehre.⚜️
Korkuyordu adam hiç korkmadığı kadar korkuyordu. Zehirli bir sarmaşık misali bedenine sarılan his benliğini ele geçirirken bu sefer yanılmış olmayı dilemişti. Oysa o hiç yanılmazdı hisleri söz konusuysa. Kadının gideceğini paslı dişleri ardından aklına fısıldayan şeytanı duymazdan gelmek istemişti ilk kez. Fakat yanılmamıştı her zaman olduğu gibi ! Baral bulduğu ilk fırsatta ardını onlara dönüp gitmekten geri kalmamıştı. Kardeşinin direksiyonunda oturduğu araba yeni tamir edilmiş yamalı asvaltta akıp giderken ilk defa Kızıltepe ve Midyat arası bu kadar uzak gelmişti hepsine. Bir buçuk saatlik yol bir buçuk asırdı sanki. Beyaz uzun dişleriyle dudaklarını kemirirken Atilla'nın yan profiline baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebeğin Uyanışı 🦋
RomanceDüğümlü bir ipi tutmak gibiydi hayatına sahip çıkmak. Sürekli elleri acıyordu...çabaladıkça tutunmaya çalıştıkça aynı yerde eli aynı düğüme takılıyordu kadının. Parmakları arasında canını yakan düğümü bıraktı kadın belki de böylesi daha kolaydı, oys...