Bölüm Hazel'in anlatımından...
Ve yine bölümde ismi geçen Zeynep'i unuttuysanız 6.bölüme göz atabilirsiniz.
İyi okumalar!
~~~
Bütün gece uyumamış olmanın verdiği huzursuzluktan bir nebze kurtulabilmek için yaptığım, ziftten hallice olan kahvemle birlikte koltuğa sinmiştim.
Tarık ile mesajlaştıktan sonra yerimden hiç kıpırdamadan soğumuş olsa da fincanımla birlikte burada beklemeyi sürdürüyordum. Mesajla sorabileceğim bir soru için, görmekten en çok korktuğum ikinci ismi neden evime çağırmıştım?
Çünkü 'geçiştirilmemeye' ihtiyacım vardı.
Mesajı, tıpkı Okan gibi, görmezden gelebilirdi. Susamayacağı bir an yaratmak istemiştim.
Karşımdayken bir şekilde ne var ne yoksa anlatacağını düşünüyordum.
Ayrıca, her ne kadar beni rahatlatmayacak olsa da İzmir'de tam olarak ne olduğunu da öğrenmek istiyordum.
Gözüm perdenin hafif çekili aralığına takıldığında ürperdim. Salonun baktığı yön, benim odamın tam tersiydi. Ama yine de küçücük bir aralıktan saatlerce izlediğim bedeni anımsatmıştı bana. O beni göremese de, ben onu görebiliyordum. Kendimi geri çekememiştim, o gidene kadar öylece camın önünde durup ona bakmıştım.
Her şeye rağmen her zerrem onu özlemişti ve ben bunu algıladığımdan beri kendimden de nefret etmeye başlamıştım. En azından mantığım bana karşı çıkmalıydı, bunca şeyden sonra neye dayanarak onu özleyebilirdim?
Mantığım; onun tüm hesapsızlığına, tüm hatalarına rağmen tarafını ondan yana seçmişti.
Düşüncelerimin arasından sıyrılmamı sağlayan, zil sesiydi.
Bardağımı masaya bırakıp uyuşuk adımlarla ayaklandım. İlk yüzleşmemi Tarık ile başlatmak doğru muydu bilmiyordum. Fırat'tan sonra en çok kırıldığım kişi de oydu çünkü.
Kapıya ulaşır ulaşmaz küçük ekrandan Tarık'ı gördüm. Binanın dış kapısını açmak için tuşa bastığımda içeri girdi ve görüntü karardı. İkinci katta oturuyorduk, yukarı ulaşması çok sürmeyecekti. Evin kapısını da açıp omuzumu kenarına yasladım. Destek almazsam dizlerim beni taşımayabilir gibi hissediyordum.
Asansörü kullanmayacağını biliyordum, sevmezdi. Merdivenlerden duyulan adım sesleri gittikçe yakınlaştı. Son birkaç basamağı çıkarken artık onu görebiliyordum.
Karşı karşıya kaldığımızda, bir an için ne yapmam gerektiğini bilemedim. Aynı duraksamayı onda da hissettim. Bir ay önce bu sahnede, benim kocaman gülümseyip onu karşılamam ve onun da saçlarımı birbirine katıp içeriye gelmesi gerekirdi. Saçlarım bozuldu diye bağırdığım sırada da çoktan salona kaçmış olurdu.
Çok da uzun olmayan bu bir ay, her şeyi kökünden değiştirmeye yetmişti.
Tarık yavaşça içeri geçerken sessizliğimi korudum. Elindeki poşetin ne olduğunu az çok tahmin edebiliyordum, ama sanırım onun için bile heyecanlanacak halim kalmamıştı.
"Bunu dolaba koy istersen." Salonun girişindeyken elindeki poşeti bana uzatarak konuştu.
"Gerek yoktu." diye mırıldandım. Koca bir kutu profiteroldü bu. Tarık'ın evinin dibinde, benim her tatlısına bayıldığım butik bir pastane vardı. Profiterol ise favori tatlımdı, elinde bu poşeti gördüğümde her seferinde deliriyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aldattın mı Beni?
Fiksi Remaja*yarı texting !Yaşarken önünüze çıkan bazı hatalar, bambaşka doğruları çağırmak için kaderin size sunduğu oyunlardır. Hazel'e her şey bitti dedirten o hatayı ve aslında hatanın nasıl bir doğruya açılıyor olduğunu görmek isterseniz eğer, küçük bir y...