kırk iki

7.7K 484 46
                                    

Dün bölüm yazamadım :( bu bir hafta biraz yoğunum, final sınavımla cebelleşiyorum çünkü. Ayın yedisine kadar bölüm sıklığı biraz azalabilir.

Bölüm Hazel'in anlatımından...

İyi okumalar!

~~~

"Bence ben merak edebileceğin her şeyi tek tek söyleyeyim, sonra güzel güzel oturalım. Nasıl fikir?" İkaz sesi çıkartmaya başlayan kahve makinesinin kabını, çıkarttığım bardaklara dökerken tezgaha yaslanmış, beni izlerken konuşan Egemen'i dinliyordum.

"Fikrin kötü desem de kabul etmiyorsun ki." diye homurdandım. İnatçının teki olduğuna yarım saat geçmeden emin olmuştum.

Bardağını ona doğru uzattım. Parmaklarıyla, parmaklarıma belli belirsiz dokunarak kahvesini aldı. Dokunuşunun etkisine girmemeye çalışarak kendi bardağıma iki avucumu sardıktan sonra salona gitmek yerine mutfaktaki oldukça minik, kare masaya yerleştim. Karşımdaki sandalyeyi değil, çaprazımdakine oturduktan sonra bakışları bana çevrildi.

"Yenilgiyi kabul ediyorum o halde. Başlayın sormaya hanımefendi, bekliyorum. Zor sormazsanız sevinirim." Yarı ciddi yarı muzip bir tavırla konuştu. Az konuşma, çok bakış tepkimin işe yaramasına sevinmiştim.

"Adınız soyadınız?"

"Mülakat mı bu güzelim? Soru sorma tarzına bak ya, Egemen Aladağ ben. Memnun oldum sizin kadar harika biriyle tanışabildiğime."

Oyuncu bir tavırla kaşlarımı çattım. "Bu ne laubalilik? Biraz ciddiyet rica edeceğim, Egemen Bey."

Masanın üzerinden bana doğru eğildi. Geri çekilmek yerine olduğum yerde bekledim. "Yerim senin ciddiyetini, tatlı tatlı bakıyorsun bir de."

Egemen'i daha önce sözleriyle ya da bana olan yaklaşımıyla tanımasaydım, onu ilk gördüğümde çekineceğime emindim. Yüzü sanki hiçbir şey yapmasa da soğuk, gerginmiş gibiydi. Ama buna rağmen gözlerinin içi o kadar güzel parıldıyordu ki, kalan hiçbir şeyin önemi kalmıyordu.

Bana daha önce söylediği şeyi anımsadım birden. Benimle olan konuşma tarzını bir başkası görse inanamaz demişti. Bu parıldamanın bana özel oluşuna içten içe şımardığımı hissedebiliyordum.

"Alayım ikinci soruyu, hatta almadan cevap vereyim. Yaşımı soracaksın muhtemelen, 26 olmak üzereyim."

"Doğum günün ne zaman?" Merakla sorduğumda gülümsedi. "6 Kasım."

Eylül ayının son haftasındaydık, yani dediği gibi pek bir şey kalmamıştı doğum gününe.

"Sen benim doğum günümü biliyorsun sanırım." Sormamasını kendi kendime açıkladım.

Onaylayan bir baş hareketiyle kahvesinden büyük bir yudum aldı. Onu taklit ederek ben de kahvemden içtim biraz. Midem tamamen boştu, biraz acıya kaçan kahve yüzümü buruşturmama sebep oldu bu yüzden.

"Yandın mı? Ne oldu?"

"Yok, sıcak değil ki zaten. Tadını sevmedim."

"İçme o zaman, yenisini yapalım mı?"

"Gerek yok, kahve içesim yok sanırım." Bardağı masada benden uzak bir köşeye doğru ittirdim. Dirseklerimi masaya ve avuçlarımı da çeneme doğru yasladıktan sonra aklıma gelen yeni soruyu sordum. "Çalışıyor musun peki?"

"Evet, üç yıldır bir hukuk bürosunda avukatlık yapıyorum."

Avukat mıydı?

Pekâlâ, bu kez tahmin edemediğim bir noktadan vurulmuştum.

Aldattın mı Beni?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin