elli dört

6.3K 421 39
                                    

Bu bölüm normalde yarın yayımlanacak olup, sinirli bir kediye ithafen bugün yayımlanmıştır 😾

Bölüm Hazel'in anlatımından...

İyi okumalar!

~~~

Hiçbir şey söylemeden kısa bir bakışmanın ardından yanımdan kalkıp uzaklaşmaya başlamış olan Tarık'ın arkasından bakmayı sürdürdüm bir süreliğine.

Önce onun ve dakikalar sonra da Fırat'ın yanıma gelişinin tesadüf olduğuna inanacak kadar delirmemiştim. Tarık, ortam hazırlamaya çalışmıştı. Benden beklediği tepkileri alamadığında da Fırat -her nerede bekliyorduysa- ortaya çıkmıştı.

Çantamı kapıp hızlıca buradan kaçma fikri beni yokluyor olsa da ertelemenin bana bu saatten sonra bir şey kazandırmayacağını da biliyordum. Aklımda kalan çok büyük soru işaretleri yoktu ama sağlıklı bir şekilde önüme bakabilmek için her şeyin açıkça anlaşılır olması gerekiyordu.

"Hazel..." diyerek ne yapacağını bilemiyormuş gibi bana baktığında gözlerimi çok kısa bir an için kapatıp yeniden açtım. Bu konuşmanın sonunda neler öğreneceğimi tahmin edemiyordum. Emin olduğum tek şey şu anki durumumuzun değişmeyecek olduğuydu.

İtiraf etmem gerekirse, Fırat'ı yeniden gördüğümde ben istemesem de aklımdan farklı şeyler geçeceğini, kafamın karışma ihtimalinin olduğunu düşünmüştüm.

Etkilenmemiş gibi davransam da Lale'nin geçenlerde söylediği, 'Egemen'i, yara bandı olarak kullandığım ama bundan benim bile haberimin olmadığı' konusundaki sözler beni etkilemişti. Şu ana dek bundan şüphelensem de, Fırat'ı gördükten sonra bunun doğru olmadığını anlayabiliyordum.

Fırat'a dönme ya da affetme ihtimalimi sorgulamak aklıma gelmemişti, sadece merak ettiğim birkaç şeyi öğrenebilmeyi diliyordum.

Ben sessiz kaldığımda biraz önce Tarık'ın kalktığı yere, benim oturduğum bankın diğer kenarına yerleşti. Bana bakmak yerine karşıya baksa da ben sakince ona bakıyordum.

Stresli göründüğünü söyleyebilirdim.

"Sana bakamıyorum, gözlerimi senden ayıramazken bu hale nasıl geldik, olanların hızına yetişemiyorum." Kendi kendine söylenir gibi konuşsa da net bir şekilde duyabiliyordum.

"Ben de yetişemiyorum." diye mırıldandım. Ardından güler gibi devam ettim. "Ama artık şaşırmıyorum buna, şaşıracak o kadar şey oldubitti ki artık gerek duymuyorum."

Bana bakmamakta ısrarcıydı.

"Üzgünüm."

Bu kez ona katılmadım, çünkü üzülme kotamı ondan çok daha önce fazlasıyla doldurmuştum. "Keşke her şeyi geri alabilsem, bizi aylar öncesine götürebilsem..."

"Keşkelerini ve üzüntünü dinlemek benim için açıklayıcı olmuyor Fırat. Bu konuşmada olacak olan tek şey buysa eğer... Devam etmesine gerek yok, sadece üç yılın hatırına seni dinlemek için şans vermek istedim. Senin yaptığın ve her şeyi birbirine katan o hatayı yapmak yerine sakince sormak ve dinlemek..."

Amacım ona laf sokmak ya da daha fazla üzülmesini sağlamak değildi. Tek istediğim artık kendi sağlığımın ve iyiliğimin önceliğimde kalmasıydı. Karşımdaki kişilerin kim olduğu fark etmeksizin ben hep fedakarlık yapan taraf olmaktan sıkılmıştım.

"Nereden başlamam gerektiğini bilmiyorum. Her yönden o kadar dibe battım ve o kadar eksideyim ki neyi nasıl anlatayım bilmiyorum ben."

Birden başını çevirip bana baktığında zaten ona bakıyor olduğum için karşı karşıya kalmış olduk. "Kendini bazı şeyleri yapmak zorunda bırakmalısın bence, Fırat. Aksini iddia etmeye çalışsan da, birkaç hafta beni beklemenin bile seni yorduğunu, bunun boşa olduğunu kabullenmelisin." Başımı iki yana salladım yavaşça. "Daha önce yaptın bunu, arkadaşlarının yanında nasıl rahatsan benim yanımda da öyle olabilirsin. Yaptığın hatanın büyüklüğünün bu denli bekleyecek kadar fazla olmadığını savunabilirsin."

Aldattın mı Beni?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin