Ben geldiim :)
Hem de tamamen Ege-Hazel dolu bir bölümle geldim.
Bölüm bir kez daha Egemen'in anlatımından...
İyi okumalar!
~~~
Ne zaman daldığımı hatırlayamadığım, aklımdaki düşünceler nedeniyle fazla derin olmayan uykumdan kulağıma gelen seslerle sıyrıldım.
Gözlerimi araladığım ilk birkaç saniye neler olduğunu kavrayamamıştım. Ardından bilincim yerine geldiğinde hızla sağ tarafıma doğru döndüm. Ecem'in yanımda olduğunu gördüğümde gülümseyecek gibi olduysam da yüzündeki acı çekiyor gibi görünen ifadeyle birlikte hızla doğruldum.
Bir şeyler mırıldanıyordu ama ne dediğini tam olarak duyamıyordum, yüzü içerisi sıcak olmadığı halde kızarıktı, hafifçe terliyordu.
"Ecem?" diyerek yüzüne doğru eğildim. Sesimi duyması gerekiyordu ama bir anda onu korkutmak da istemiyordum.
Avucumu yanağına yaslayıp uykudan sıyrılmasını sağlamaya çalıştım. Teni olması gerekenden biraz fazla sıcaktı, uyuyakalmadan önce sık sık ateşini kontrol etmiştim uzun süre soğukta kaldığı için. Ancak şimdi yükselmiş olmalıydı.
Birkaç kez daha adını seslendim. Ateşten dolayı kâbus görüyor olmalıydı, olduğu yerde kıpırdanıp dudaklarından anlamsız inlemeler döküyordu.
Nazik davranarak bir sonuca ulaşamayacağımı fark ettiğimde sesimi yükselterek bir kez daha tekrarladım. "Ecem! Uyan güzelim, ben buradayım. Kâbus görüyorsun, aç gözlerini."
Hıçkırır gibi dudakları aralandı. Başparmağımla yanağını okşayarak sakinleştirmeye çalıştığım sırada gözleri aniden açıldı.
Perde kapalı değildi, güneş de yeni yeni doğmaya başladığı için içerisi aydınlık sayılırdı. Ben onu net şekilde görebilsem de onun afallamaması için uzanıp hızla komodindeki masa lambasını açtım.
"Bebeğim? İyisin, yok bir şey." Henüz uyandığının farkında değildi, şaşkınca üzerine doğru eğilmiş olduğum için görüş açısında olan yüzümü inceliyordu.
"Ege?" diyerek doğrulamak ister gibi konuştu. Sesi boğazında bir şeyler takılı kalmış gibi çıkmıştı. Canı acımış gibi yutkunduğunda parmaklarımı yanağından boynuna doğru ilerletip ovuşturdum. "Efendim güzelim, söyle."
Sesimi bu kez tam olarak algıladığında beklemediğim bir hızla doğrulup kollarını boynuma sardı. Dengemi koruyup aynı şekilde kollarımı sırtına sardım. Saçlarının üstünü birkaç kez üst üste öptüm.
"Bırakma." derken kollarını sıkılaştırmıştı.
"Bırakmam." dedim hiç beklemeden. "Bırakabilir miyim ben seni?"
Boynuma yasladığı burnundan derin nefesler alırken, gerçekten varlığımdan emin olmaya çalıştığını anlamıştım. Kâbusunun benimle ilgili olabileceğini düşündürttü bu durum.
"Her ne gördüysen, zihninin bir oyunuydu sadece. Yanındayım, güvendesin." Dağılan saçlarını tek elimle düzeltip ferahlamasına yardım etmeye çalıştım.
"Üşüyor musun bebeğim?" Bu sorumun tek amacı ateşinin ne denli yüksek olduğunu kavramaya çalışmaktı. Evde derece yoktu, ciddi anlamda üşümeye başlarsa hastaneye gitmemiz gerekecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aldattın mı Beni?
Teen Fiction*yarı texting !Yaşarken önünüze çıkan bazı hatalar, bambaşka doğruları çağırmak için kaderin size sunduğu oyunlardır. Hazel'e her şey bitti dedirten o hatayı ve aslında hatanın nasıl bir doğruya açılıyor olduğunu görmek isterseniz eğer, küçük bir y...