Bugünün ikinci bölümü, okumadıysanız önce 20.bölüme bakın :))
Bölüm Hazel'in anlatımından bu arada, Fırat'ın bıraktığı sahneden devam ediyoruz.
İyi okumalar...
~~~
Yüzümün yaslandığı tanıdık sıcaklıkta ne kadar süre ağladım bilmiyorum. Onun omuzunda, onun için hatta onun yüzünden ağlıyordum. Bu durum bütün dengemi altüst ediyordu.
Bu temasa, yakınlığa izin vermiş olmam kendim içindi. Bir şeyleri atlatabilmek için önce kendimi rahat bırakmam gerektiğini biliyordum. Kendimi kontrol etmeyi bıraktığım anda da bedenimi kolları arasında buluvermiştim.
Kollarının arasına girmeden önce öğrendiğim, daha doğrusu fark ettiğim gerçek hakkında ne düşünmem gerektiğine karar vermemiştim henüz. Fotoğraftaki adamın o olmayışına mı sevinmeliydim ya da bu saçma oyunun beni haftalardır mahvetmiş olmasına mı üzülmeliydim?
Fırat'ı yanında isteyen, ona aşık oluşuna yenik düşen tarafım daha iyi hissederken, zaten haklı olduğumu bilen mantığım bir de bu acıyı çekmiş olmayı kaldıramıyordu.
Hıçkırıklarım daha kontrol edilebilir bir hal aldığında yüzümü gömmüş olduğum boyun çukurundan yavaşça geri çekildim. Bu kez beni engellemeye çalışmadan ondan uzaklaşmama izin verdi.
"Ben... Seni dinlememek yapabileceğim en büyük hataydı biliyorum, ama o hatayı yaptım Ela. O hatayı yaptım ve senin beni aldatmış olabileceğine inandım. Seni dinlemedikçe buna olan inancım Allah kahretsin ki arttı. Sonra birileri bana senin de aynı acıyı çekmen için böyle bir şey yapabileceğimi söyledi. Senin benden çok daha fazlasını çektiğini bilsem bunu yapar mıydım? Aptalca bir oyundu, hatta ben, senin fotoğraftakinin Onat olduğunu fark edeceğini düşünmüştüm. İşe yarayacağına bile inanmamıştım yemin ederim, sadece ben de çok kötüydüm Ela."
Aynı anda hem gözleriyle hem de sesiyle bana yalvarır gibi bakıp konuşuyordu.
Bugünlük dinlediklerim beni ağzıma kadar doldursa da başlamışken her şeyi duymak ve her şeyi anlatmak belki de en doğrusuydu.
Batabileceğim kadar dibe batarsam, sonrasında yeniden yukarı tırmanmam daha kolay olabilirdi. Aksi halde her seferinde tam iyiyim derken yine bir şeyler olacak ve ben kötüleşecektim.
Oturduğum yerde dizlerimi kendime çektim. Aramızda fazla bir boşluk yoktu ama artık birbirimize dokunmuyorduk. Bakışlarımı yüzünden ayırıp karşımdaki televizyon ünitesine diktim. "En başından anlat, her ne olduysa hepsini anlat Fırat. Önce seni dinleyeceğim sonra ben konuşacağım. Bugün konuşmamız gereken her şeyi bitirelim."
~~~
"Hayır diyorum Lale, sormaya devam edecek misin? Hayır, barışmadık." Eve geldiğinden beri bir an bile susmadan konuşan Lale'yi boş gözlerle izliyordum.
Fırat o gelmeden önce çoktan gitmişti, ama onunla konuştuğumu Lale'ye anlatmıştım ve bunu öğrendiğinden beri sürekli sorular soruyordu.
"Tamam, özür dilerim. Çok üstüne geldim. Ama merak ediyorum sadece, konuştuk diyorsun ve farklı bakıyorsun sanki etrafa. Bir şeyler değişti mi diye anlamaya çalışıyorum." Başını yana yatırıp sevimli bir surat ifadesiyle konuşmuştu.
"Bana biraz izin ver, eğer bu soruya kendim cevap bulursam söz veriyorum sana da haber vereceğim ama şu an gerçekten bu konuyu konuşmak istemiyorum." Sesimin bıkkın çıkmasına engel olamamıştım. Fırat'ı dinlemek, ona kendimi bu kadar zaman sonra anlatmak bütün dengemi şaşırtmıştı. Konunun bir süreliğine rafa kalkmasına ihtiyacım vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aldattın mı Beni?
Novela Juvenil*yarı texting !Yaşarken önünüze çıkan bazı hatalar, bambaşka doğruları çağırmak için kaderin size sunduğu oyunlardır. Hazel'e her şey bitti dedirten o hatayı ve aslında hatanın nasıl bir doğruya açılıyor olduğunu görmek isterseniz eğer, küçük bir y...