Sanırım oldukça önemli bir köşe taşı olacak bu bölüm. Çünkü kendisi Fırat'ın ağzından yazıldı :)))
Umarım seversiniz, iyi okumalar diliyorum.
~~~
En büyük 'iyi ki'sini, kocaman bir 'keşke'ye dönüştüren bir adamdım. Hem de bunu sadece bir ay içinde, çok da zorlanmadan başarmıştım.
Birkaç gündür uyumamamın üstüne bir de kendime ve 'o' hariç herkese olan sinirim eklendiğinde, aynada gördüğüm yüzü tanımakta zorlanıyordum. Her zerremden taşan binlerce duygunun en baskını, şüphesiz, pişmanlıktı.
Hazel ilk uzun sayılabilecek cümlelerle benimle mesajlaştıktan sonra saatlerce apartmanının önünde beklemeyi sürdürmüştüm. Arada, ben fark etmiyorum sansa da, camdan bakıyor ve sanki orada olup olmadığımı kontrol ediyordu.
Gidersem daha rahat edeceğini biliyordum, ama oradan ayrılmaya karar vermem saatler sürmüştü. Bana en son attığı mesaj dokuz civarındaydı. Şimdi ise gece yarısını çoktan aşmış, hatta yeni günün bir saatini de tüketmiştik.
Eve geleli en fazla on dakika oluyordu.
Birkaç ay önce, ev arkadaşım kız arkadaşıyla eve çıkacağını söyleyerek evden ayrılmıştı. Dolayısıyla artık tek kalıyordum. Bunun muhtemelen beni zorlayacağının farkındaydım, planlarım arasında Hazel'i ikna edip, onu yanıma almak vardı.
Ancak bazen planlarınız bir kenarda dururken hayat size götüyle gülüyordu.
Evin içinde duramadığımı fark edince ayaklanıp balkona çıktım. Fazla geniş olmayan balkonda Hazel'in yalvar yakar aldırdığı sallanan koltuğu gördüğümde hafifçe gülümseyip kendimi koltuğa bıraktım.
Bu koltuklara bayılıyordu, kendi evlerinde ise balkon yoktu. Balkonda hareket edecek yer kalmasa da onu bu kadar istediği hiçbir şeyden geri çekemezdim.
Cebimdeki titreşimi hissettiğimde telefonumu çıkarttım. Tarık arıyordu.
Hazel'le konuştuğunu öğrendikten sonra telefonu suratına kapatmış ve daha sonraki hiçbir aramasını açmamıştım. Daha fazla uzatmama gerek yoktu, sadece kendime bir kurban arıyordum çünkü. Üzerimdeki yük o kadar ağırdı ki, en azından birazını birinin üstüne yüklemeye ihtiyaç duyuyordum.
"Söyle Tarık." diyerek açtım telefonu. Gözlerimi ilerideki bir binaya dikmiş, amaçsız bir dikkatle orayı inceliyordum.
"Manyak mısın lan sen? Kaç kere aradım, şimdi açıp sakince 'söyle Tarık' mı diyorsun?" Bağırıyor olmasını umursamadan aynı tondan düz bir sesle devam ettim.
"Uygun değildim açmadım, ne söyleyeceksen söyle sonra kapat."
"Neredesin sen? Hazel'de mi evde mi?"
"Evdeyim."
"İyi, geliyorum yanına. Ağzına sıçacağım bekle." Telefonun kapandığını belli eden sesle baş başa kaldığımda kulağımdan çekip koltuğun boş kısmına bıraktım.
Aradan ne kadar zaman geçtiğini tam kavrayamasam da zil çaldığında halen bakmakta olduğum binadan gözlerimi çekip ayaklandım. Acele etmeden kapıya giderken, Tarık'ın çoktan kapıda delirdiğine emindim.
Kapıyı açar açmaz suratıma bile bakmadan içeri girdi.
"Balkona geç." dedim kısaca.
"Göt kadar yere oturtacak illa, rahatsız herif." Söylene söylene de olsa balkona çıkıp koltuğun bir kenarına oturduğunda ben de yanına yerleştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aldattın mı Beni?
Teen Fiction*yarı texting !Yaşarken önünüze çıkan bazı hatalar, bambaşka doğruları çağırmak için kaderin size sunduğu oyunlardır. Hazel'e her şey bitti dedirten o hatayı ve aslında hatanın nasıl bir doğruya açılıyor olduğunu görmek isterseniz eğer, küçük bir y...