Sınav dönemimi atlattığım için çok büyük bir sıkıntı olmadığı sürece her gün bölüm gelecek :) Zaten yavaş yavaş finale doğru gidiyoruz gibi...
Bölüm Hazel'in anlatımından başlıyor ama işaretli yerden itibaren benden devam ediyor.
İyi okumalar!
~~~
"Hangi akla hizmet bu saate kadar bu halde dışarıdaydın Hazel? Kendi bünyeni bilmiyor musun canımın içi? Üflesem hasta oluyorsun sen mevsim geçişlerinde."
Lale, tişörtümü giymeme yardım ederken aynı anda bana söyleniyordu. Başım tişörtün yakasından geçtiğinde yarı açık gözlerimle ona baktım. Gözlerimden alevler çıkıyormuş gibi hissediyordum. Vücudumdaki anlamsız ürpertiyi de düşünürsek muhtemelen ateşim çıkmaya başlıyordu.
"Uyumak istiyorum." diye mırıldandım. Başım ağrıyordu, Lale'nin normal bir tondan konuşması bile bana bağırıyormuş gibi geliyordu.
"Tamam, uyu sen. Ben arada kontrol ederim ateşini, yükselirse hastaneye gideriz. Üzerine bu ince pike dışında bir şey alma, battaniyeni kaçırıyorum ben dışarı."
Kucağında yumak gibi topladığı battaniyemle birlikte odadan çıktığında kendimi yavaşça geriye doğru bırakıp uzandım. Başım yastığıma düştüğünde acıyan gözlerimi de kapatmıştım.
Egemen'in yanından çıktıktan sonra uzun bir süre nereye gittiğimi bilmeden yürüyüp durmuş, en son sahile doğru inmiştim. Saatler ilerledikçe artık sonbaharda oluşumuz nedeniyle hava serinlemişti ama yerimden kıpırdamadan oturmayı sürdürmüştüm.
Bunun bana hastalık olarak döneceğini biliyordum ama umursamamıştım.
Eve geldiğimde çoktan kırgınlığım başlamıştı, Lale'nin ısrarlarıyla ılık bir duş almıştım. Şimdi ise öylece uzanıyordum.
Telefonuma kaç kez baktığımı, kaç kez elimin Egemen'in adına gittiğini hatırlamıyordum. O aramamıştı, ben de o isme tıklayacak cesareti bulamamıştım.
Bütün günün ağırlığı üzerime yüklenmişken zaten halsiz olan bedenimi daha fazla zorlamayıp uykunun beni kollarına almasına izin verdim.
Gözlerimi yeniden araladığımda aynı anda yanaklarıma deli gibi yaşlar dökülmeye başladı. Gördüklerimin kâbus oluşuna inanana dek içim sökülüyormuş gibi ağlamayı sürdürdüm. Üşüdüğüm için örtüye daha sıkı sarılmaya çalıştım ama yeterli gelmiyordu.
Odanın kapısının açıldığını fark ettiğimde Lale çoktan yanıma ulaşmıştı. Hemen arkasında beliren Çetin de kapıda duruyordu.
"Hazel? İyi misin, ne oldu?" Telaşla yatağa oturup yanaklarıma dokunduğunda hızla doğrulup kollarımı ona sardım. Bir şey söylemeden ağlamaya devam ederken Lale de bana sarılmıştı. "Sakin ol, bir şey yok tamam." Bir an duraksadıktan sonra bir kez daha konuştu. "Çetin, çok sıcak teni. Acile gidelim. Riske atmak istemiyorum."
"İstemiyorum." diye kesik kesik konuşsam da beni umursamadılar. Dakikalar sonra Çetin'in kucağında halsizce arabaya kadar taşınıyor halde bulmuştum kendimi.
Lale benimle birlikte arka koltuğa geçtiğinde kendimi daha fazla dik konumda tutamayıp ona doğru yaslandım. Araba hareket etmeye başladığında başımı Lale'nin omuzuna bıraktım.
"Canın mı yanıyor? Neden halen ağlıyorsun kuzum, korkutuyorsun beni." Saçlarımı severek konuştuğunda sessiz kaldım.
Kâbusumu dile getirmek istemiyordum. Mümkünse hafızamdan tamamen silmeyi ve hatırlamamayı diliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aldattın mı Beni?
Teen Fiction*yarı texting !Yaşarken önünüze çıkan bazı hatalar, bambaşka doğruları çağırmak için kaderin size sunduğu oyunlardır. Hazel'e her şey bitti dedirten o hatayı ve aslında hatanın nasıl bir doğruya açılıyor olduğunu görmek isterseniz eğer, küçük bir y...