23

1.4K 142 69
                                    

Rhya kolyeyi parmaklarının arasında çevirdi. Era. Bu ismi nasıl daha önce hatırlamamıştı? Rhya ölmeden öncekine hayatına dair her şeyi net olarak hatırlayamıyordu. Annesinin görüntüsü zihninde bulanıktı. Uzun, dalgalı sarı saçları vardı. İri, eşsiz mavi gözleri vardı. Çok güzel şarkı söylerdi. Rhya onun bir yaz günü kokladığı çiçekler gibi koktuğunu düşünürdü.

Gece Getiren gelene kadar kolyeyi parmağında çevirip durdu. Gece Getiren nihayet odaya geldiğinde dolaba sıkışmış Perses hala huzursuzca ama sessiz bir şekilde uyuyordu. Gece olmuştu, Rhya açık pencereden içeri dolan hava onu üşütse bile pencereyi kapatmadı. Soğuk ona kendini canlı hissettiriyordu. Canlı ve hayatta.

"Kral olmak ne zormuş! Tüm gün kürk giymek lüks görünüyor olabilir ama iğrenç kokuyor." Gece Getiren kendi haline döndüğünde üstünde güzel, safir renginde bir elbise belirdi. Rhya'nın yüzünü görünce neşeli ve alaycı hali soldu. "Ne oldu? Hayalet görmüş gibisin. Çok mu kötü görünüyorum yoksa?" Rhya ayağa kalktı ve kolyeyi ona uzattı. Gece Getiren kolyeyi inceledi ama o da Rhya gibi, ismi görememişti. "Bu pahalı bir taş. Erişmesi fazla kolay değil. Nereden buldun bunu?" Rhya kolyeyi aldı. "Bir ışık huzmesi yarat." dedi Gece Getiren'e. Gece Getiren neler döndüğünü anlamamıştı ama bir süre sonra bir ışık dalgası odanın üstünde belirdi. Rhya taşı ışığa tutunca üstündeki isim belli belirsiz göründü.

"Bu anneme aitti." Rhya sanki annesi başka bir hayattan tanıdığı biriymiş gibi hissetti. Öyleydi aslında. Rhya bir insanken bir annesi vardı. Onu doğuran ve onu seven bir annesi. Şimdiyse yalnızdı. "Adı Era'ydı. Bu isimde birini tanıyor muydun?" Gece Getiren tekrar taşı aldı. "Sarı saçları vardı, gözleri mavi renkti." Bunlar önemsiz özelliklerdi, sarı saçları olan yüzlerce Era olabilirdi. Rhya aklına ani bir ayırt edici özellik gelince hızla konuştu. "Pahalı elbiseler giyerdi. Soylu kadınların giydiğinden."

Gece Getiren bir anda kafasını kaldırdı. "Annen sen öldüğünde kaç yaşlarındaydı?" Rhya bilmiyordu ama annesi gençti. Fazla genç. "Yirmilerinde olmalı. Daha büyük değildi." Gece Getiren homurdandı. "Yani yaklaşık yüz kırk yıl önce doğmuş bir kadın." Gece Getiren kolyeyi Rhya'ya geri verdi ve Rhya'ya temkinli bir şekilde baktı. "O zaman aralığında doğmuş bir Era vardı. Era Nysomina."

Nysomina mı? "Bu Cyroal kraliyet ailesinin soy adı değil mi?" Gece Getiren kafasını salladı. "Evet. Era Cyroal kralı Rowan Nysomina'nın kızıydı. Onunla hiç şahsen tanışmadım ama ikiz kız kardeşi Ella'yı görmüştüm. "İkiz kız kardeş. Rhya'nın bir teyzesi vardı. Muhtemelen ölmüştü. "Era'nın kaybolduğunu hatırlıyorum. Bir anda yok olmuştu. O zamanlar Dorna'da, sarayda bir konsey üyesiydim ve Kral Rowan, Dorna dahil tüm krallıklara elçiler, casuslar, hatta küçük askeri birlikler bile yolladı ama Era'yı kimse bulamadı. Şimdi neden kaçtığını anlamak daha kolay."

Rhya için kaçmıştı. "Kral Rowan sert bir adamdı. Muhtemelen annen, onun kendi kızı ve torununa acımayacağını biliyordu. Era nişanlıydı ve Rowan bir an önce kızını nişanlısına verip ondan kurtulmak istiyordu. Ama dediğim gibi, Era bulunamadı. Siz ikiniz nerede yaşadınız?" Rhya Kaerth'i biraz hatırlıyordu. Küflü bir evleri ve bayat yemekleri vardı. "Kaerth." Gece Getiren bunu bekliyormuş gibi kafasını salladı. "Rowan kızını her yerde aradı ama hemen dibindeki Kaerth'e bakmak aklına gelmemiştir. Sonuçta şimdi bile orası iğrenç bir ülke."

"Sonra ne oldu?" Rhya midesinin bulandığını hissetti, cevaptan korkuyordu. "Era'nın nişanlısını kızdırmamak için, Era yerine Ella ile evlendirdiler adamı. Era'yı kaybolduktan yıllar sonra, Kaerth'in bir limanında buldular ama yanında bir çocuktan bahsedilmedi. Bütün bunlar senin hikayenle uyuşuyor. Annen Era Nysomina'dan başkası olamaz." Rhya bunun ne anlama geldiğini biliyordu. Annesi, Rhya'yı öldürdükten sonra onun cesedini muhtemelen denize bırakmıştı, ardından kendi canına kıymıştı.

SAVAŞ TANRIÇASI • Rhya IHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin