52

979 131 222
                                    

•Bölümü dinlerken medyadaki şarkıyı dinlemeyi unutmayın, tamamen Atlas'ı anlatıyor. Keyifli okumalar.•

Rhya bütün bunlardan sonra elbette Perses'in odasına adım bile atmamıştı. Gece Getiren'in askerleri Perses'i odasına kapattıklarında Rhya burnundan soluyordu. Onu nasıl öldüreceğini hayal ediyor, yüzüklerini onun boynunda kesikler açarken hayal ediyordu. Ona acı çektirecek, ona bir huzurlu an bile yaşatmayacaktı. Gece Getiren bunu bildiği için Perses'in kapısına dört adam dikmiş, hizmetçilerin yemekleri tatmadan odaya girmesini yasaklamıştı.

O bile Rhya'dan korkuyordu.

"Sizi saraya sandıkla getirmiş olmalı." dedi Eldwyn, üçü de eski konsey masasında oturuyordu ama Eldwyn Rhya'dan uzakta oturuyordu. Rhya'nın ona attığı tekme kötü bir yere denk geldiği için Eldwyn hala acı çekiyordu. Rhya ondan sonra özür dileyecekti, şimdi düşüncelerini toplamak zorundaydı. "Deniz araştırmalarının, iki yüz yıl öncesi denize gömülen bir altın sandığı için olduğunu duyurmuştu. Çıkarılma anınızı bilmiyorum, ama saraya çok büyük bir sandık getirildi, sizi onun içine koymuş olmalılar." Onu, o dirilmeden önce sandığa koymuşlardı. Bir tabuta koymuşlardı onu. O zamanlar hala ölüydü, ama bedeninin bir sandığa koyulmuş olma fikri Rhya'nın nefesini kesti. Önce denizin dibindeydi, sonra onu bir tabuta koydular, sonra da bir yatağa zincirlediler.

"Bu ne zaman oldu?" diye sordu Gece Getiren. Gözleri tedbirli bir şekilde Rhya'daydı. "Sanırım o Yüce Konsey yapılmadan bir ay önce." diye yanıtladı Eldwyn. Gece Getiren şaşırmıştı. "Bir ay mı? Rhya'yı bir ay boyunca herkesten habersiz burada mı tutmuş?" Rhya öğrendiği her gerçek ile daha çok sarsıldığını hissediyordu. Her gerçek midesini daha çok bulandırıyor, her gerçek onu Perses'i öldürmeye daha çok teşvik ediyordu. O şerefsizin hayatını mahvetmişti ama bu sadece başlangıç olacaktı.

Bir ay boyunca bir yatağa zincirlenmişti. Hangisinin daha kötü olduğunu bilmiyordu bile, denizin dibinde ölü bir kadın olarak yatmak mı, sandıkla saraya taşınmak mı, yatağa zincirlenmek mi, yoksa Perses'in kendisine zorla yapacağı şeylerin hayalini konseyine övünerek anlatması mı? Bir kez değil, bin kez onu öldürse yine de içi soğumazdı. Elleri hala titriyordu.

"Bence bu konuşmayı sonra yapalım..." Eldwyn gerginlik içinde Rhya'yı izliyordu. Bütün bu konuşulanlar Rhya'yı daha çok çıldırtıyordu. Eğer konuşmaya devam ederlerse Rhya Perses'in odasına koşarak gidip adamı parçalara ayıracaktı, ne askerler tutabilecekti onu ne de Eldwyn ile Gece Getiren.

"Bir şeyler mi yesek? Çok acıktım." Gece Getiren'in sorusu havada kalmıştı. Acıkmamıştı, Rhya'yı oyalamak istiyorlardı. Rhya tek lokma yiyecek halde olmadığı için sessizce orada oturmaya devam etti. "Ne zamandır biliyorsun?" Gece Getiren Rhya'nın sorusuna dudaklarını sıktı.

"Maskeli balodan beri. Henry ancak o zaman itiraf edecek cesareti buldu. Sana düğün günü söylemek istedim ama beni dinlemedin, ben de bugün Eldwyn'i şahit tutarak Perses'in zihnine girdim. Henry'nin söylediği her şeyi kelimesi kelimesine itiraf etti." Perses'in bir şerefsiz olduğunu başından beri biliyordu. Onun adi, pislik ve çıkarcı olduğunu hep biliyordu ama bunlar çok fazlaydı. 

Rhya bütün gün o sandalyeden hiç kalkmadı. Eldwyn onun başında birkaç saat nöbet tutsa da sonunda pes etti ve yerine Brandon'ı bıraktı. Oda darmadağın haldeydi, sandalyeler sağa sola saçılmış, Rhya'nın öfkeyle ittiği masa yamuk halde duruyordu. Orada oturup sırtındaki uyuşukluğu hissederek saatler geçirdi. Opal İzi hala acıyordu, sırtı hala uyuşuktu. Atlas'ın ona seslendiğini duydu, ama hiç cevap veremedi.

SAVAŞ TANRIÇASI • Rhya IHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin