48

965 109 147
                                    

•Atlas gerçekte olsaydı TAM ANLAMIYLA medyadaki gibi olurdu, hayal ettiğimin aynısı resmen.•

Bütün gece şöminenin önünde oturdu. Ellerini şöminenin önüne uzatarak ısınmaya çalıştı ama teni buz kesmişti, dişleri birbirine çarpıyordu. Yatakta kanlar içinde yatan Atlas'ın görüntüsü gözlerinin önünden hiç gitmiyordu. Sırtından yayılan kan yerde bir kan gölü oluşturmuştu ve Rhya ne zaman gözlerini kapatsa, tüm görebildiği bu manzara oluyordu. Küpesi hala avuçlarında duruyordu.

Lassiel'e gitmesi için çok az zamanı kalmıştı. Düğünden sonra hemen gitmesi gerekiyordu. Bir yandan da, hala çok güçsüzdü. Alevlerine erişemiyor, bir su dalgası yaratamıyordu. Helianos'un sırtına işlediği izler yüzünden hala çok güçsüzdü ve toparlanamıyordu. Gece Getiren ona bedeninin çok hassas olduğunu ve hala uyum sürecinde olduğunu söylüyordu. Ne zaman iyileşeceği belli değildi, ama bu haldeyken Atlas'a yardım edemezdi.

Tüm bunlar olmasaydı nasıl bir hayatı olacağını merak ediyordu. Babası Helianos değil de, bir ölümlü olsaydı. Annesi ile Kaerth'e kaçmak zorunda olmadıkları bir hayatı olsaydı. Annesi onu öldürmek zorunda kalmazdı. Kendini öldürmezdi. Belki Rhya o zaman bir çocukluk yaşayabilirdi. Bir genç kız olmanın tadına varabilir, yıllar içinde büyüyebilir hatta biriyle evlenebilirdi. Bir hayatı olabilirdi, bir geçmişi olabilirdi. Rhya'yı en çok üzen şey, tüm bunları asla yaşayamayacak olsaydı. Asla çocukluğunu, genç bir kız olmayı ve bir yetişkin olmayı yaşayamayacaktı. Asla annesi ile huzurlu bir hayat süremeyecekti. Bir yanı gücü arzulayan güçlü bir tanrıçaydı. Karşısına çıkan her şeyi ve herkesi yok edebilecek bir yanı vardı. Ama bir yanı hala, o çimenlikle ölen altı yaşındaki kızın acı çeken ruhuna sahipti ve o ruh asla büyüyemeyecek, asla iyileşemeyecek olmanın acısıyla yanıp kavruluyordu.

Bir elinde annesinin kolyesi, diğer elinde küpesi duruyordu. Gecenin ortasıydı, Atlas'ın acısının dindiğini hissedebiliyordu, muhtemelen şu an uyuyordu. Sabah erkenden kalkıp ziyafet için hazırlanmalıydı ama içinde buna dair ufacık bir istek bile yoktu. O soyluların masalarında oturmaya hiç hevesli değildi ama yapması gereken şey buydu. Perses sabaha kadar yatakta mışıl mışıl uyurken Rhya onun çalışma masasında duran bir kitabı aldı, gece uzun geçecekti ve onun hiç uykusu yoktu. Kitabın kapağında Cadılar ve Cadılık Tarihi yazıyordu. Rhya hiçbir zaman cadılara meraklı olmamıştı, ama zaman öldürmek için elinde başka bir şey yoktu. Kitap okurken gözleri hemen yaşarıyor ve başı ağrıyordu, annesi ona okumayı beş yaşındayken öğretmişti ama bilgiler taze değildi, Rhya bu yüzden çok yavaş okumak zorundaydı.

Dokuz Bölge'de yaşadığı düşünülen üç farklı Cadı türü vardır, bunlar Orman Cadıları, Toprak Cadıları ve Su Cadılarıdır. Su Cadıları çok nadir görülen, yüz üç yılda bir karaya Lu Ayini adı verilen bir tören için çıkarlar. Kraliçeleri Melusine'dir. Su Cadıları yüzlerce yıl yaşayabilirler ve bakışları ölümcüldür.

Toprak Cadıları büyülerle sakladıkları köylerde yaşarlar, Orman Cadılarından nefret ederler ve yüzyıllarca yaşayabilirler. Çoğu Toprak Cadısı Orman Cadıları tarafından köleleştirildiği için Toprak Cadılarının sayısının çok az olduğu ve saklanarak hayatta kaldıklarına inanılır. Yaklaşık elli yıldır hiçbir krallıkta bir Toprak Cadısı görünmedi.

Orman Cadıları en güçlü Cadı türüdür. Kara büyülerle uğraşan Orman Cadıları binlerce yıl yaşayabilirler, tek kelimeleri ile ölümlüleri lanetleyebilirler. Orman Cadıları'nın Cyroal, Morth ve Vroma'da yaşadıkları tahmin edilir, diğer krallıklarda Orman Cadıları görünmemiştir, bu da onların yer değiştirmedikleri anlamına gelir. Orman Cadıları kendilerine ait bir bölgede, ülkenin kral ve kraliçesinden bağımsız halde yaşarlar, zira hiçbir kral, Büyücü ve Kahin, Orman Cadılarına söz geçiremez.

SAVAŞ TANRIÇASI • Rhya IHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin