41.Bölüm

5.7K 355 11
                                    

Keyifli okumalar.

🃏

"Hiç mi uykun yok?" Deyip bir kez daha esnedim.

Kafasını olumsuz anlamda sallayıp, televizyondaki kanalları gezmeye devam etti. Saat gece dörde geliyordu, ama Uzay'ın hâlâ uykusu yoktu. Sakinleştirici yapmıştı, ama birkaç saat uyumuş sonra tekrardan uyanmıştı. Tam uyuyamadığım için de bende uyanmış, Uzay'ın yanına gelmiştim.

"Sen uyusana, ben uyumam daha." Diyince bu sefer ben olumsuz anlamda kafamı salladım.

"Aklım sende kalır, uyuyamam ben de." Deyip gözlerimi televizyona çevirdim.

Yanında oturduğum için belki işe yarar diye saçlarını okşamaya başlamıştım. Kafasını omzuma yaslayınca, yavaşça gülümsedim.

Uzay bir süre sonra televizyonu kapatınca, hâlâ saçlarını okşamaya devam ediyordum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Uzay bir süre sonra televizyonu kapatınca, hâlâ saçlarını okşamaya devam ediyordum. Aramızdaki sessizlik bir süre sonra rahatsı edince, kısa sürede uydurduğum masalı kısık sesle anlatmaya başladım.

"Sekiz yaşındaki bir çocuk mezarlık çıkışında kalın bir ip bulur. Onu eline alıp, kendisine kolye yapar ve kolyesinin ucunu farketmeden dünyaya takar. Dünya kadar derdi olduğundan habersizdi zira."

Derin nefes alıp, kalan son cümleleri de sakince anlattım. Uzay'ın beni dinlediğini biliyordum.

"Oysaki küçük çocuk ipi oyuncak, dertlerini temsil eden dünyayı ise lunapark sanmıştı."

Daha fazla dayanamayıp, ben de kafamı kafasına yasladım. Bu sefer de o dudaklarını aralamıştı.

"Benim yaşayamadığım çocukluğumu anlattın sanki."

Mayıştığı sesinden anlamak kolaydı. Belki de birazdan uyurdu.

"Bilmem, aklıma gelince anlatmak istedim." Deyip sessiz kaldım. Aynı şekilde o da konuşmazken, ikizimin de uyuması sadece dakikalarımızı almıştı.

,

"Uzaay?"

Televizyonda bu sıralar en sevdiğimiz çizgi film vardı. Uzay'la beraber izlemek için onu çağırıyordum, ama çalışma odasında olduğu için duymamıştı.

Homurdanarak oturduğum kanepeden kalktım. Çalışma odasına doğru ilerlediğimde, hiç hoşlanmadığı bir şey yapıp, kapısını direkt açmıştım.

"Dingonun ahırı mı burası? Kapıyı çalsana kızım."

Önündeki bilgisayardan dolayı kod yazdığını anlarken, sinirinin onlara olduğunu anlamam geç sürmemişti.

"Bana niye bağırıyorsun?" Deyip dudaklarımı büzdüm.

Ensesini ovup, başını geriye attı. Bu beni rahatsız etme demekti, ama edecektim.

"Kapıyı çalıp girsen bağırmam." Deyip, aslında masmavi, ama lens taktığından dolayı ela olan harelerini bana çevirdi.

Masasının önündeki kanepeye otururken, konuştum.

"Evin müdürü müsün sen?"

"Evet." Deyip dudağının kenarını kıvırdı.

Aynı şekilde gülümserken, konuştum.

"Birazdan bulaşıkları yıkayınca da aynısını diyebilecek misin acaba?"

Yüzü saniyesinde düşerken, onu daha da sinirlendirmemeye karar vermiştim. Zira oldukça sinirliydi ve bana patlamasını istemiyordum.

Dikkatini tekrar bilgisayara verince, oturduğum yerden kalkıp yanına ilerledim.

Kedi mırıltısı gibi ses çıkarıp, dikkatini tekrardan kendime çevirdim.

"Ehe, Uzay?"

Kaşlarını çatıp, başını biraz kaldırarak yüzüme baktı.

O oturduğu, ben de ayakta olduğum için ondan biraz uzundum.

"Ne oldu?"

Bir elimi saçlarımın arasına atıp, kaşıdım. İşinden ayırmak istemiyordum, ama şu an en sevdiğimiz çizgi film vardı. Yalnız bir şey izleyemediğim için Uzay'da benimle izlemeliydi.

"Şey, çizgi film izleyelim mi?" Deyip masum bakışlarımı ona attım.

Yüzünde minik bir gülümseme belirirken, dudaklarını araladı.

"Çok isterdim, ama şu an işimi düşünüyorum."

Dudaklarımı büzüp, düşünür gibi yaptım.

"Peki, ben de düşüneyim."

Meraklı yüz ifadesine dönünce, bakışlarını benden çekmeden konuştu.

"Neyi?"

"Hım, seni düşünüyor olabilirim. Konsantrasyonumu bozma." Deyip masanın önündeki kanepeye geçip, onu izlemeye başladım.

Gülümsemesi büyürken, o da işine devam etmişti. Aynı şekilde ben de.

Uzay işini bitirmesine az kala odadan çıkıp, mutfağa geçtim. İkimizde aç olduğumuz için yemek yiyecektik. En sevdiğimiz yemeklerden biri olan soslu makarnayı tabaklarımıza boşaltıp, salaya yapmaya koyuldum.

Buzdolabından gerekli malzemeleri çıkarıp, doğramaya başladım. Ekstra olarak marul da çıkarmıştım.

Onu da doğramaya başlayınca kapı açılma sesi gelmesiyle, Uzay'ın çıktığını anlamıştım.

Yanıma gelince, ben de salatayı tabağa boşaltıyordum.

"Çiğ köftenin içindeki ot mu bu?" Deyince kaşlarımı çattım.

"Çiğ köftenin içindeki ot?"

Teyit etmek istercesine tekrardan sordum, ama o sadece kafasını salladı.

"O ne?" Diye sordum bu sefer.

"Bu işte ya." Deyip marul parçasını eline alıp, gösterdi.

"Ya Uzay." Deyip kahkaha atmaya başladım. O da gülümseyip, "E doğru söylüyorum ama." Demeyi de ihmal etmemişti.

Gülmemi zar zor durdurup, konuştum.

"Onun ismi marul ve çiğ köftenin içindeki ot denmez. Çiğ köfte ona sarılıp, yenir."

Omuz silkip, "Aynı şey işte." Demişti.

Bir şey demeyip, tabağı masayı bıraktım.

"Arama geliyor, geliyorum şimdi." Diyince masaya geçip onu beklemeye başladım.

🃏

Bölüm Sonu.

Koca Bebek | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin