Lise hayatım boyunca her zaman popüler bir çocuktum. Ama lise hayatım boyunca. Öncesine dair bir şeyler hatırlamak istemiyorum açıkcası. Liseye geçtiğim zaman kendime bir söz verdim. Bir daha kendini ezdirmeyeceksin. Ve sözümü tuttum. Lisede sevilen ve okulun gözdesi olan birine dönüştüm. Herkesin aşk parıltılarıyla baktığı o kişi oldum. Ve birazda yaramaz oldum. Daha aklım tam ermemişken yaptığım yaramazlıklar şimdi canımı yakıyordu. Lisenin ilk yılları kendimi ezdirmemeyi başarmıştım ama bu şimdi bozuluyordu sanırım.
"Lee Minho!"
Duyduğum bağırma sesiyle kafamın içindeki dünyadan gerçek evrene dönüş yaptım ve çantamın iplerini çekiştirerek geriye doğru döndüm. Bana doğru nefes nefese koşan Hyunjin'i görünce hafifçe gülümsedim.
"Tüm bahçeyi peşinden koştum, insan dönüpte bir arkasına bakmaz mı?!"diye dehşet ve drama içinde konuştu. Gözlerimi devirdim ve tekrar sınıfa doğru ilerlemeye başladım.
"Ne oldu, ne diye koştun peşimden?"
"Çok büyük bir kaosun içindeyim. Etrafımda sürekli Seungmin'i görüyor gibi hissediyorum. Her an bir yerden çıkıp üstüme saldıracakmış gibi."diye tırsarak konuştuğunda kıkırdadım.
"Ben mi dedim sana git elin adamlarını öp diye, iyi olmuş sana aklın başına gelsin biraz."dediğimde gözlerini kısarak bana bakmaya başladı.
"Sana da iyi olmuş. Chan'ı, daha yakınlaşamamışken tamamen uzaklaştırdın kendinden. Burnun sürtülsün biraz."dediğinde elimi kaldırıp açıkta olan ensenine sertçe vurdum. Acıyla bağırıp sıçrayarak benden uzaklaştı ve eliyle ensesini ovuşturdu.
Ona ters ters bakıp sınıfa girdim ve gördüğüm manzara ile kalbim kırıklara ayrılıp ayaklarımın ucuna dökülmüştü adeta. Göz bebeklerim titreye titreye cam kenarında oturan gruba baktım.
Changbin ve Chan'ın sarmaş dolaş oturmalarını bekliyor değildim tabi. Birlikte çok, mutlu görünüyorlardı.
Changbin ile eksiden çok yakın arkadaştık yani 9 ve 10. Sınıfta. Gizlimiz saklımız olmazdı, her şeyi birlikte yapardık. Ama sonra, değişti. Onu hala arkadaşım olarak görüp eskisi kadar çok seviyordum ama ne olduğunu bilmesem bile bir şeyler değişti ve biz yavaş yavaş iki yabancıya dönüştük. Sadece sınıf arkadaşı olan, ve isimleri dışında birbirleri hakkında hiçbir şey bilmeyen iki yabancı.
Dediğim gibi, çok fazla yaramazlık yapmıştım ve Changbin beni her defasında uyaran kişiydi. Ve en sonunda benden sıkılıp uzaklaştığını düşündüm. Çünkü başka bir açıklaması olduğunu düşünmüyordum. Ve şimdi, gördüğüm manzara. Belki de taşları tam oturtamamıştım ve şimdi güzelce oturuyorlardı. Kendimi bildim bileli Chan'dan hoşlanıyordum ve bunu bilen nadir kişilerden biride Changbin'di, o zamanlar çocuksu bir heves gibi gelse de son zamanlarda bu içimdeki duygu daha çok büyümüş ve beni ele geçirmeye başlamıştı, ve şimdi yıllardır hoşlandığım kişi ile sarmaş dolaş oturan da oydu.
Dudaklarımın arasından küçük bir hıçkırık kaçarken gözlerim dolmaya başlamıştı. Eğer Hyunjin beni tutup yerime oturtmasaydı tüm gün boyunca orada öylece dikilebilirdim.
Gözlerim hala onların üzerindeydi, gülüşüyorlardı. Ön sıralarında oturan Ryujin ve Soobin ile şakalaşıyorlardı. Titrekçe nefes aldım ve onları izlemeye devam ettim.
"Yapma şunu, belli ediyorsun her şeyi."diye söylendi yanımda oturan Hyunjin sesini kısık tutmaya çalışarak. Gözlerimdeki yaşlar artık yerinde duramazken başımı iki yana salladım ve gözlerimi kırpıştırarak onlara bakmaya devam ettim. Kalbim sıkışıyordu ve nefes alamamaya başlıyordum sanki. Ne kadar çok acıtıyordu böyle. Elimi yumruk yapıp sertçe göğüsümün ortasına vurdum. Bu kadar ağrı yapmasa olmaz mıydı?
"Minho, istersen derse girmeyelim ha? Hadi gel, bahçede biraz hava alalım."dediğinde Hyunjin, tekrardan başımı iki yana sallayıp onu reddettim.
"Açıklayabilirim, yemin ederim. Dinle beni!"diye bağırma sesiyle tüm gözler kapıdan giren kişiler dönmüştü. Tam bu sırada hala acı çekerek Chan ve Changbin'e baktığım için Changbin'in dikleştiğini ve kapıya baktığını gördüm. Chan'da aynı şekilde dikleşip kapıya baktı ve bir anlığına gözlerini sınıfta gezdirdiğinde benimle göz göze gelmişti. Tuttuğumu yeni farkettiğim nefesimi titrekçe dışarı verdim ve göğüsümde duran elimi daha çok bastırdım acının geçmesi için. Ama nafileydi, acı şimdi daha da büyümüştü. Ve bunu farkeden kimse yoktu bile. Chan ise hızlıca gözlerini kaçırmıştı benden, beni hiç görmek istemiyorcasına.
"Bana açıklama yapmak zorunda değilsin Jeongin. Ben senin bir şeyin değilim."
"Yine yapıyorsun, bana Jeongin diyorsun!"
"Ne diyeyim? Adın Jeongin değil mi senin?"
Gözlerimi zorda olsa Chan ve Changbin'den ayırıp sınıfa tartışarak giren ikiliye döndüm. Yuna ve Jeongin ikilisi. Yuna ne kadar sakinse Jeongin o kadar gergin görünüyordu.
"Sen bana Jeongin demezsin, sen bana hep IN dersin."dedi Jeongin hızlıca Yuna'nın yanına oturarak.
"Bu trip attığın anlamına geliyor."
"Trip falan atmıyorum IN. Senin hayatın, istediğini yaparsın."
"İsteyerek yapmadım ki!"diye bağırarak tekrar ayağa kalktı Jeongin ve gözlerini bizim masamıza doğru çevirdi.
"Hyunjin yaptı! Ben yapmadım. İstemedim, gay değilim!"dediğinde Jeongin, gözlerimi Hyunjin'e çevirdim.
"Kalk toparla ortalığı öpücük adam."dedim ve çantamdan kitaplarımı çıkarmaya başladım. Hyunjin ise ayağa kalkıp onların yanına yaklaşmıştı.
"Üzgünüm Jeongin, ve üzgünüm Yuna. Partide Jeongin'i öptüğümün farkında değilim ama olay okulda viral olmuş bile. Lütfen bu küçük olay için tartışmayın. Benim hatamdı."diye konuştuğunda Hyunjin, Yuna elini alnına bastırıp başını eğdi.
"Jeongin, bizi rezil ediyorsun."
"Hayır etmiyorum, yapması gerekeni yaptı. Teşekkür ederiz Hyunjin. Özürünü kabul ediyoruz, değil mi Yuna?"dedi Jeongin hızlıca konuşarak.
"Ediyoruz, başım belası!"diye söylendi Yuna ve Jeongin'i elinden tutup yanına oturtturdu.
Gözlerimi onlardan ayırdım ve kalemimi alıp defterimi karalamaya başladım. Aynı zamanda tutamadığım gözyaşlarım yanaklarımdan aşağı süzülüp defterin üzerine damlıyorlardı. Neden bu kadar duygusallaştığımı anlamıyorum, sadece Chan ve Changbin işte. Sadece Chan ve Changbin.