"Annemin yemeklerini özledim, buradaki aptal sandviçlere dayanamıyorum artık."diye isyan etti Taehyun ellerini yumruk yapıp sırasına vurarak. Herkes onu onaylarken Minho yüzünde tebessümle onları izliyordu. O da annesinin yemeklerini özlemişti, ama zaten istediği kadar yiyemiyordu o zamanlar o yemekleri. O kadar da eksiklik yaşamıyordu şimdi.
"Yemin ederim, babamın aptal homurdanmalarını bile özledim."dediğinde Soojin, Minho derin bir nefes aldı ve başını önüne çevirdi. Anlık söylenen cümleleri kafasında fazla dramatize ediyordu, bu huyundan vazgeçmeliydi artık. Bir süre elleriyle oynadıktan sonra başını kaldırdı ve yan sırasında oturan Felix'e baktı. 'Acaba o nasıl hissediyor?' diye düşündü ve başını hafifçe yana eğip Felix'i izlemeye devam etti. Telefonundaki oyuna odaklanmıştı. O kadar hırslı oynuyordu ki parmaklarıyla telefonun ekranını parçalayacaktı neredeyse. Dilini dışarı çıkartmış ve hafifçe yüzünü buruşturmuştu.
Minho gülümsedi ve gözlerini ondan ayırdı. Felix'in kendine gelmesi iyiyidi. Belki de numara yapıyordu, bilinmez.
Kapının açılmasıyla birkaç kişinin gözü oraya dönmüştü. İçeri Seungmin ve Hyunjin girmişti ve onların ardından Jisung. Jisung hızlıca kollarını iki yana açtı ve Hyunjin'in yanından geçip Felix'in sırasına yanaştı.
"Bebeğim! Ben geldim!"diye bağırarak Felix'in yanındaki boşluğa oturduğunda, Felix az önce tamamen odaklandığı oyununu hiç düşünmeden yarıda bırakıp kollarını Jisung'un boynuna dolamıştı.
"Dün neden gelmediniz?"
"Çıkarmadılar sınıftan. Sizde baya eğlenmişsiniz aslında ama gelemedik."dediğinde Jisung, Felix geri çekilip ellerini Jisung'un yanaklarına koyup sıkıştırdı.
"Bir şeyler yediniz mi? Ben acıktım."dediğinde Felix, Jisung başını iki yana salladı.
"Henüz yiyemedik. Daha kantin izni başlamadı."
"Bu ne ya, esir hayatı yaşıyoruz resmen."diye söylendi Hyunjin ve Felix'in önündeki boş sıraya oturdu. Seungmin'de onun yanına oturduğunda, Hyunjin sırtını Seungmin'e döndü ve ona doğru yaslandı. Seungmin'de kollarını onun boynuna dolayıp sarılmıştı. Dörtlü o şekilde muhabbete daldığında Minho uzaktan onları izliyordu. Özellikle Hyunjin'i. Sanki birbirlerinden uzaklaşmışlar gibi hissediyordu. Eskiden hep birlikte takılılırlardı, ama şimdi o anlar neredeyse yok denecek kadar azdı. Bu biraz da Minho yüzündendi. Çalıştığı için arkadaşına vakit ayıramıyordu. Sadece okulda görüşebilecek anları oluyordu, o anlarda da Hyunjin Seungmin'in yanına gittiği için neredeyse hiç konuşamıyorlardı.
Minho hissettiği suçluluk duygusu ile bakışlarını eğlenen gruptan ayırdı ve cebinden telefonunu çıkardı. Yavaşça sıraya uzanıp internette dolaşmaya başladı. Karantina da olduğu için işe de gidemiyordu, işten kovulabilirdi. Bu kadar süre izne kimse izin vermezdi. İş yerindekilere haber vermişti durumundan ama, bu süre gittikçe uzuyordu.
Titrek bir nefes alıp komik gönderileri okumaya devam etti. Kafasını dağıtması gerekiyordu. Bir süre yatmaya devam etti sırasında ama içi bir türlü rahatlamıyordu. Aynı geçen sefer iş yerinde olduğu gibi. İçi daralıyordu. Yavaşça dikleşip hafiften titremeye başlayan elleriyle masasından destek alıp ayağa kalktı. Bacakları karıncalanıyordu. Temiz havaya ihtiyacı vardı. Adımlarını zar zor atarak pencereye yaklaştı ve titreyen elleriyle pencereyi açtı. Ellerini pencerenin fayansına yaslayıp başını dışarı doğru çıkardı ve derince bir nefes çekti ciğerlerine. Görüşü bulanıklaşıyor, bakışları kayıyordu. Bahçede gördüğü aileler ile histerik bir şekilde güldü. Onun ailesi yoktu bahçede. Var olmasına rağmen yoklardı. Neden yoklardı, Minho'yu gerçekten hiç önemsemiyorlar mıydı? Hiç önemsememişler miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
we are young
Fiksi PenggemarNeden bu tür çılgınlıklar hep bu ikisinden çıkıyordu ki?