Yavaşça ayakkabımı çıkardım ve aynı yavaşlıkta ayakkabılığa koyup çoktan içeri geçmiş olan Chan hyungun arkasından gittim.
"İlk önce yemek yiyelim. Sonra şu hocanın verdiği saçma ödevi yaparız. İşi gücü yok gibi ödev verip duruyor herif."
"Ben, çokta aç değilim. Ve bu saatte yiyemem."dediğimde gözlerini buz dolabından ayırıp bana çevirdi.
"Hangi saatte yiyebiliyorsunuz beyefendi? Yemeğin saati mi olurmuş?!"diye alayla konuştuğunda omuzlarımı silktim.
"Ortaokulda fazla kilolarım vardı. Annem tekrardan öyle olmak istemiyorsan yediklerine dikkat et der hep."dediğimde tezgahın üzerinden bana doğru eğildi.
"Nasıl bi yemek planın mesela?"
"Porsiyonlarımı az tutmalıyım, özellikle akşamları. Öğle yemeğim yok. Sadece sabah ve akşam yiyorum. Sabah 1 porsiyon yiyebilirim ama akşam yarım porsiyon yemeliyim. Yemekten çok su içmeliyim çünkü giderimi daha kolay oluyor."
"Ot gibi yaşıyorsun yani?"diye sorduğunda kaşlarımı çattım.
"Hayır, sağlıklı besleniyorum."
"Annen seni kandırmış."dedi ve yanıma gelip elimi tutarak beni tezgahın önündeki sandalyeye çekti.
"Otur şuraya, bende diyorum bu çocuk neden bu kadar zayıf. Bir ağaç gibi besleniyormuşsun."dedi ve beni oturtup sandalyemi tezgaha doğru ittirdi.
"Şimdi sana çok güzel bir yemek hazırlayacağım. Hyungum bana yemek yapmadı demezsin."diye kulağıma doğru konuştuğunda gözlerim kocaman açılırken başımı öne doğru eğdim. Bilerek mi böyle yakın davranıyordu?
Kapının kenarında asılı olan önlüğü alıp üzerine geçirdi ve iplerini arkasından bağladı.
"Ben böyle oturup izleyecek miyim?"
"Sen misafirsin."
"Misafirlik süresi 3 gündür."
"Evet, 3 gün sonra kölem olarak işe başlayacaksın. Günlerini iyi geçir."diye alay ettiğinde gülümsedim ve onu izlemeye devam ettim. Bir yandan bana bir şeyler anlatırken diğer yandan yemek hazırlıyordu. Lisenin başında gelip bana böyle bir an yaşayacağımı söyleseler kahkaha atarken altıma işerdim sanırım. O kadar güzel bir andı ki, çok yakışıklıydı. Aynı hayallerimde ki gibiydi.
Derin bir iç çektim ve yanağımı elime yaslayıp onu izlemeye devam ettim. Ona sarılmak istiyorum, ama yapamazdım. Herhalde beni iterdi değil mi? Belki de itmezdi, o da bana sarılırdı? Yapar mıydı? Ellerimi birleştirip parmaklarımı birbirine geçirdim. Yanlış bir şey yapmaktan çok korkuyordum. Ona dokunmamak için kendimi zor tutuyordum. Changbin ile aralarında bir şey olmadığı bilmek beni daha da yoldan çıkarmıştı sanki.
"İşte hazır! Min, burnun kanıyor."
Chan hyungun sesiyle kendime geldim. Elimi burnuma dokundurarak küçük bir küfür ettim. Burnumu mu kırmıştı bu şerefsiz!
"Peçete verir misin? Bir türlü durmadı."diye konuşurken ben, o bana peçete uzatmıştı.
"Nasıl yani bir türlü durmadı?"