"Sana kahve aldım."dedi Felix çekingen bir tavırla ve elindeki kahve bardağını diyalogları okuyan Jisung'un önüne bıraktı.
Olduğu pozisyonu bozmadan başını kaldırdı Jisung ve Felix onun yaralı yüzünü görünce sertçe yutkundu. Jisung ise Felix'e bakarken arkasına yaslandı ve gözleriyle onu dikkatlice süzdü. Yüzünde tuhaf bir ifade vardı, Jisung ilk defa ona böyle bakıyordu. Hatta Jisung'un başka birisine bile böyle baktığını düşünmüyordu Felix. Ona ait bir ifade değildi bu.
Daha sonra dilini damağına vurup gözlerini Felix'in masanın üzerine bıraktığı kahveye çevirdi Jisung. Kahve bardağını yavaşça eline alıp kapağını açtı ve içine tükürdü. Felix yanağımın içine dişlerini geçirirken onu izlemeye devam ediyordu. Onu izleyip kendisibe eziyet ediyordu sadece, başka hiçbir artısı yoktu ona.
"Tüh ya! Ben bu kahveyi sevmem ki, belki sen içersin."diye oyuncu bir tavırla konuşup elindeki kahve bardağını Felix'e doğru uzattı Jisung. Başını iki yana salladı Felix.
"Benim kahvem var."dediği sırada, Jisung masanın üstündeki kağıtları toparlamaya başlamıştı.
"Ee, Ne yapalım?"dedi ayağa kalkarak ve kısaca etrafına bakıp kağıtları kolunun arasına sıkıştırdı. Aklına gelen şeyle kahve bardağını alıp kantinin kapısına ilerledi. Çöp kutusuna yaklaşıp bardağı çöpe attı ve gözlerini Felix'e çevirdi tekrar. Felix hala kendisini izliyor mu diye bakmıştı. Evet izliyordu Felix, hep izleyecekti.
Kantinden çıkıp gözden kaybolduğunda, Felix gözlerini elindeki bardağa çevirdi. Sinirle karton bardağı sıktığında kahvenin kapağı açıldı ve içindeki sıcak kahve Felix'in eline döküldü. Acıyla bağırıp bardağı yere düşürürken elini havaya kaldırdı Felix. Elinin üstü kızarırken o elime üflemeye başlamıştı. Hızlıca kantinden çıktı ve revire doğru ilerlemeye başladı. Diğer yandan eline üflemeye devam ediyordu. 'Aptal kafam, ne diye bardağı sıktıysam!' diye düşündü.
Revire girdiğinde kimse yoktu. Dolapları karıştırıp yanık kremi aramaya başladı. Canı çok acıyordu, yanık acısı çok kötü bir şeydi. Üst dolapta bulamayınca yere oturdu ve aşağıdaki dolapları kurcalamaya başladı. Bütün kremler yere dökülürken sonunda yanık için olanını bulmuştu. Hızlıca eline sıktı ve yanan yerin üstüne sürerken gözlerinden yaşlar akmaya başlamıştı. Eli yandığından değildi gözyaşları, Jisung'un kendisine böyle davranmasına dayanamıyordu artık. Her iğrenir gibi bakışında kalbine bir şey saplanıyordu sanki. Kalbi o kadar darbe almıştı ki, kanıyordu. Felix sesini çıkarmak istemiyordu, haketmişti çünkü. Ama daha fazla dayanamıyordu bu duruma. En sevdiği tarafından zorbalığa uğramak onu çok incitiyordu
Sesi duyulmasın diye nefesini tutarken daha fazla dayanamadı ve dudaklarından bir hıçkırık kaçtı. Elini dudaklarına bastırdı ve yanık eline bakarken gözyaşı dökmeye devam etti.
Revirde duyulan adım sesleri ile hızlıca toparlandı ağlamasını durdurmaya çalışırken dökülen kremleri dolaba toplamaya başladı. Elleri titriyordu ve kutuları tutamıyordu resmen. Üzerine doğru düşen gölge ile durdu ve başını yavaşça yukarı kaldırdı. Shiwoo'yu görünce başını tekrar eğdi ve işine devam etti.
"Sen ölmemiş miydin?"diye sordu ve sağlam olan elinin tersiyle gözlerini sildi.
"Hayır, yaşıyorum. Sen nasıl hala okula gelebiliyorsun?"diye sorduğunda Shiwoo, dolabı kapattı ve tekrardan başını kaldırıp ona baktı.