bölüm 26

1.1K 120 29
                                    

Felix yavaşça anahtarını kapının deliğine taktı ve sessiz olmaya çalışarak çevirip kapıyı araladı. Hızlıca kendisini içeri atıp kapıyı kapattı. Rahat bir nefes verip botlarını ayağından çıkardı ve parmak uçlarında odasına doğru ilerlemeye başladı. Babasına yakalanmaması gerekiyordu.

"Yongbok!"

Duyduğu sesleniş ile olduğu yerde durdu ve başını salona çevirdi. Babası her zamanki konumundaydı. Televizyonun karşısındaki tekli koltukta oturup elindeki bira şişesini yudumluyordu. Yorgun bakışlarını Felix'e çevirdi ve elini zar zor kaldırıp onu yanına çağırdı. Felix hiç istemese de onun yanına adımladı.

"Otur yanıma."dedi babası yanındaki tekli koltuğu göstererek.

"Ne yapacağız?"diye sordu Felix, eski koltuklara yüzünü buruşturup bakarken. Babası hafifçe gülümsedi ve koltuğu patpatladı.

"Hadi otur."dediğinde, Felix yavaşça onun önünden geçip tekli koltuğa oturdu. Babası derin bir nefes aldı ve yüzündeki gülümsemeyle karşısındaki televizyona bakıyordu.

"Seni çok sevdiğimi biliyorsun değil mi Yongbok?"

"Bana şu ismi kullanma."dedi Felix sinirli bir ses tonuyla. Bu ismi kendisine annesini kullanırdı sadece. O da şimdi burada değildi. Ondan başka kimse kullanamazdı bu ismi. Jisung dışında.

"Sen, ondan bana kalan tek şeysin Yongbok. O bana sadece seni bıraktı. Birde bu tekli koltukları, hiçbir değeri olmayan tekli koltuklar."dedi babası başını eğip oturdukları koltuklara bakarak. Felix derin bir nefes aldı ve babasını izlemeye devam etti.

"Onun gözünde bu kadar değerimiz vardı."

"Annemi mi kötüleyeceksin yine bana?"

"Hayır, sadece seninle konuşmak istedim. İyi hissetmiyorum Yongbok."dedi babası gözleri dolarken. Felix babasının dolan gözlerini görünce bakışlarını kaçırdı.

"İçimde kötü bir his var. Çok, çok kötü bir his. Seninle konuşmam gerektiğini hissettim. Senden özür dilemem gerektiğini hissettim."dediğinde babası, Felix'in de gözleri dolmaya başlamıştı. Babasıyla böyle konuşmalar yapmaya alışkın değildi. Genelde hep bağırışıp kavga ederlerdi.

"Yıllardır annenin yokluğuna hissettiğim siniri senden çıkardım. Her şeyi senin varlığına yordum. Kendimden iğreniyorum. Senin suçun değildi ki, sen daha küçüktün. Ne suçun olabilirdi ki?"dedi babası ve derin bir nefes alıp bir ah çekti.

"Aslında seni suçlu bulduğumdan da değildi kızgınlığım. Ona çok benzemendendi. Onun aynısısın Yongbok, gözlerin, saçların, bakışların, yüz hatların. Bana onu hatırlatıyor. Her yüzüne baktığımda, annenin beni bu halde bırakıp o adama gitmesi geliyordu."diye konuştu yorgun adam ve elini kaldırıp oğlunun saçlarına doğru uzattı.

"Özür dilerim oğlum, sana yaşattığım hiçbir şeyi haketmedin. Hepsi benim hatamdı. Anneni evde tutamadım, koca eve sığdıramadım anneni. Seni de küçük yaşta sevgisiz bıraktım."derken Felix'in yumuşak sarı saçlarına dokunuyordu. Adam, kendi oğlunu sevmeye bile çekinir hale gelmişti.

Babası konuşurken, Felix diyecek bir şey bulamıyordu. Çenesi kilitlenmişti resmen, babasından bu sözleri duymak tuhaftı ve onu derinden etkilemişti. Babası tekrardan burukça gülümsedi ve elini Felix'in omuzuna indirip ovmaya başladı.

we are youngHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin