"Min, saat sabah 4. Hiç gelmeseydin, 2 saat sonra okula gideceğiz zaten."diye söylenirken, Minho duvarlara tutunarak odasına ilerlemeye çalışıyordu.
"Küçük kurbağa, küçük kurbağa kuyruğun nerede? Kuyruğum yok kuyruğum yok girmiş senin götüne..."
"Neredeydin Minho, nerede içtin bu kadar?"diyerek peşinden gidiyordu Chan'da.
"Odam hangi koridorda benim?"diye sordu Minho gözünün önündeki iki koridora bakarak. Tek sorun orada bir koridor olmasıydı tabii!
"Minho, Tanrım!"diye söylendi Chan ve Minho'yu elinden tutup bir elini de onun beline koyarak odasına doğru ittirmeye başladı.
"Aah! Bırak beni bırak, nereye götürüyorsun beni?! İmdat! İmdat!"
"Sessiz ol! Nereye götüreceğim seni? Odana götürüyorum!"dedi Chan sinirle ve Minho'nun odasının kapısını açarak onu içeri ittirdi.
"Çok karanlık! Çok karanlık göremiyorum! Chan hyung? Chan hyung! Nerdesin Channie-ah! Kör mü oldum? Kör müyüm artık?! Kör olmak istemi-"
"Sessiz ol dedim Minho!"dedi Chan, kolunu Minho'nun beline sarıp kendine çekerek bir elini onun dudaklarına bastırırken. Minho gözlerini kocaman açıp ona bakarken Chan aldığı alkol kokusuyla kaşlarını çattı. Minho sertçe yutkunup hafifçe inlediğinde Chan elini daha çok bastırmıştı dudaklarına.
"Ağzına açacağım, tek kelime etmeden yatağına gireceksin tamam mı? Tek bir kelime bile etmeyeceksin."diye kelimelerini bastırarak konuştuğunda Chan, Minho tekrardan yutkundu ve başını aşağı yukarı salladı. Chan'ın onun üzerinde böyle baskınlık kurması Minho'ya fena şeyler hissettiriyordu.
Chan yavaşça elini Minho'nun küçük ağzından çekti ve ellerini kendisinden küçük oğlanın kahverengi saçlarına daldırdı. Minho ise bir kedi gibi başını onun ellerine sürtmeye başlamıştı.
"Bazen minik bir melez olduğunu düşünüyorum."dedi Chan neredeyse fısıldayarak ve parmaklarını yumuşak saçlarda dolaştırdı bir süre. Saç diplerine masaj yapmaya başladığında, Minho neredeyse mırlayacaktı. Gözlerini kayarken yavaşça Chan'ın göğüsüne doğru düştü. Alnını Chan'ın omuzuna yasladığında Chan minik bir kıkırtı bıraktı boş odaya. Minho gerçekten çok sevimliydi.
"Bab-a."diye mırıldandığında Minho, Chan gözlerini kocaman açarak ona baktı. Tamam, bu beklemediği bir şeydi işte.
Minho ona biraz daha sokuldu ve kollarını onun boynuna doladığında, Chan hala onun saç diplerini okşuyordu.
"Chan bana inanmıyor."dedi Minho çatallaşan sesiyle ve saniyeler sonra hıçkırıkları duyulmaya başlamıştı. Ağlıyor muydu? Chan'ı babası sanıp, onun kollarında Chan için ağlıyordu.
"Kimse bana inanmıyor, sende bana inanmıyorsun. Ben orospu değilim."dedi Minho hıçkırıklarının arasından zar zor konuşarak.
"Min-"
"Ben orospu değilim! Değilim! Değilim!"diye boğukça bağırdığında Minho, Chan ona sıkıca sarıldı ve onu yatağa doğru döndürdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
we are young
Fiksi PenggemarNeden bu tür çılgınlıklar hep bu ikisinden çıkıyordu ki?