''Nesibe! Hazır mısın?''
''Geliyorum Yenge.''
Yengemin çocukları burada öğrenim görüyorlardı.Hep beraber Ömer'i de buradaki bir okula kaydettirmek için yola çıktık. Dün başlamaları gerekiyordu ama bir kaç evrak eksik olduğu için geçikmişti. Diğer çocuklara da yengem, 1 gün daha tatil etmeleri için izin vermişti.
Yengemin yardım ve düzenleme için gittiği okullardan birine gitmeyeceklerdi, O okullar Rimal'in biraz dışında kalıyordu. Çocuklar eve daha yakın bir okula gideceklerdi.
Rimal, Gazze'nin en gelişmiş bölgesiydi. Çatışma ve savaş genellikle burda olmazdı. Gördüğümüz tüm o karmaşa ve tantana hep Şucaiyye'deydi, esas evimizde.
Süleyman Sultan okuluna geldiğimizde, Yengem idari işlemler için üst kata çıktı. Bana da bir kat aşağıya inmemi ve çocuk oyun odasını bulmamı söyledi.
Bir elimde Nurbanu , diğer elimde, ellerimi kıskaç gibi sıkan Zeynep'le birlikte aşağıya inip oyun odasını bulduk. Bir kaç çocuk daha vardı, fakat buranın sınıfa benzer bir yanı yoktu.
Görevli kadından, burada eğitim veren bayan hocaların çocuklarının burada olduğunu öğrendim. Kendisine Zehra Yengemin yakınları olduğumuzu söyledikten sonra bizi içeri davet etti ve 3 duvarı boylu boyunca kaplayan koltuklara oturabileceğimizi söyledi. Nurbanu geçip çocukların yanına oturdu. Zeynep ise hala elimi bırakmıyordu. Koltukta oturup karşılarındaki duvarda asılı olan televizyondan, çizgi film seyreden çocukların yanına, beraberce geçtik.
Zeynep'in yanında oturup onunla beraber çizgi filmi izlemeye başladım. Bana sıkı sıkıya sarılmıştı. Arada öksürüyordu. Bi kaç kez ard arda öksürünce, elimle yüzünü tutup yukarı kaldırdım.
''Hasta mısın ablacım?''
Cevap vermedi ve kafasını sallamakla yetindi. Göz akı sararmıştı ve yüzü solgun görünüyordu. İyice göğsüme doğru sokuldu ve bana daha sıkı sarılarak çizgi filmi izlemeye devam etti. Sıklıkla çocukların kahkahaları duyuluyordu. Ama Zeynep'ten hiç ses yoktu. Böylelikle sadece ekrana baktığını ama izlemediğini anladım.
Daha dün güçlü olmaya karar vermiştim. Acaba bu sözde bir kibir mi vardı, yahut yalnış bir içerik? Annemin vefatından önce de aynı kararı almıştım, babamın gidişinden önce de. Ne zaman daha güçlü olmak için çırpınsam ve bu bataklıktan çıkmaya çalışsam, başka sarmaşıklar düşüyordu üzerime, ellerim daha çok gömülüyordu bataklığa. Yine de şükür ki hiç bir zaman bu bataklıkta boğulacağımı düşünmemiştim. Buradan çıkacağıma emin gibiydim. Ne kadar çok kördüğüm çepeçevre sarsa da beni, hep direnecektim.
Direniş, bu kara parçasında doğup, toprakla ilk temasınız olduğu anda kanınıza bulaşıyordu sanki. Bazısı erken ayrılıyordu, saflardan. Gevşek tutuyordu direnişinin halatını. Halat da inceldiği yerden kopuyordu, gelecek umutlarını beraberinde süpürerek. Bazısının halatları kanlı mezarlarına gömülüyordu, hıçkırıklar eşliğinde. Kimisi de Direniş ruhunu birleştiriyordu, kendininkiyle. Sıkı sıkıya tutuyordu, canı pahasına sarılıyordu. Direniş'i Can biliyordu. Sanırım ben üçüncü gruba dahildim.
Düşüncelerimden sıyrıldım ve kapıda bekleyen Yengemi gördüm. Fısıldayarak, gelmemi söyledi. Zeynep göğsümde uyuyaklmıştı. Çizgi film de çoktan bitmişti. Görevli kız yanıma gelip, çocukların uyuyabileceği yerleri gösterdi ve ben de yavaşca Zeynep'i alıp oraya yatırdım. Üstünü sıkıca örttüm, hala kesik kesik soluyor ve öksürüyordu.
''Efendim Yenge?''
Yengemin suratında garip bir gülümseme vardı.
''Bir yere gitmemiz gerekiyor.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİRENİŞ
SpiritualBurası kanın kızıllığının her karışına bulaştığı, gökyüzünün kana bulandığı yerdi . Burası ölümün insana nefesinden daha yakın olduğu yerdi . Gazze'de doğmak; doğuştan direnişçi olmaktı . Küfre, açlığa, susuzluğa, ölüme ve en çok da suskunluğa diren...