Esselamu aleyküm arkadaşlar, kapaktaki resim 17figan kardeşimize aittir. Kendisi benim için çok kıymetli biri ve Allah razı olsun uğraşmış kapak yapmış bundan bir adet daha var, onu da paylaşırım yine. Kendisine zaten her zaman müteşekkirim beni desteklediği ve yarım bıraktığım hikayemi tamamlamamda bana yardımcı olduğu ve bana baskı yaptığı için :) ya ben giderek sizden ayrılıyormuşum gibi geliyor ve bu beni biraz üzüyor açıkcası. Bölüm kısa ama kısa kısa ve ard arda bölümler gelecek inşallah. Yakın bir zamanda finalde görüşmek üzere! Sİzleri Allah için seviyorum. Ümmete dua etmeyi unutmuyoruz İnşallah! Allah'a emanet!
İftarı yaptıktan sonra yengem, ben ve Ahmed hastahanenin ön tarafında oturup beklemeye başladık.
Az ilerimizde basın görevlilerinin çekim yaptığı bir alan vardı. Dükkanını kaybetmiş bir berber abi, yanına aldığı teçhizatlarla sokakta bir berber dükkanı açmış gibiydi. Kimseden para almıyordu ama isteyenleri traş ediyordu. Bu ilginç görüntüyü elbette ki muhabirler kaçırmak istememişti.
Hastahanenin önünden başlayan ve uzayıp giden çadır evlerde yatan çocukların sesleri sokağı dolduruyordu. Çadır evler konteynır kentlerden kesinlikle çok çok uzak ve bakımsızlardı.Buradaki insanlar gerçekten normal düzeyde insani şartlardan barımadan, beslenmeden mahrumdular.
Derken bir fren sesi duyuldu ve amcamın arabası görüş alanımıza girdi. Hemen ayaklandık. Arabadan, Amcam, Ömer, Zeynep, Nurbanu, Hüseyin, Amr, Rabia, Abdullah ve Berre indi.
Zeynep Abdullah'ın kucağındaydı. Rabia da Nurbanu'yu taşıyordu.
Zeynep bana doğru gelirken gülümsedim. Her ne kadar Abdullah'a bakmamaya çalışsam da bir yandan da değişip değişmediğini merak eden zihin kadro ekibim, içeride büyük çaplı bir toplantı yapıyorlar ve beni Abdullah'ı gözlemlemeye itiyorlardı.
Tabii ki öyle bir şey yapmayacaktım.
Abdullah kucağındaki Zeynep'i bana doğru uzattığında, hızlıca Zeynep'i aldım.
''Selamn aleyküm Nesibe, nasılsın?''
O aptal rüyayı görmemiş olsaydım. Şimdi sıradan bir 'hamdolsun sen' cevabı verirdim ama rüya sürekli gözümün önünde oynaşıp duruyor ve kendimi paralama isteği uyandırıyordu. Yine de cevap vermek zorundaydım.
''Aleykümselam, Hamdolsun.'' Dedim ve kucağımdaki Zeynep'le birlikte kalktığımız banklara geri dönmek için bir adım atmışken, Abdullah da bizimle birlikte, benim adımımın neredeyse iki katı bir adımla yanımıza geldi ve;
''Sana söylemem gereken şeyler var.'' Dedi.
Dinlemek istemiyordum. Dinlemek istemiyordum. Kesinlikle dinlemek istemiyordum.
Cevap vermedim.
''Hem beni gördüğüne sevinmedin mi? Hala yaşıyorum'' dedi alaycı bir gülümsemeyle birlikte.
''Şükür.'' Dedim.
Görünen oydu ki Abdullah aynı Abdullah'tı işte. Çok bir değişiklik yoktu. Ya da var mıydı? Beynimi nerede kime emanet etmiştim ki ben?
Ellerini alnına koydu ve derin bir nefes alıp;
'' Tamam uzatmıyorum. Ben babamla konuştum Nesibe. Şu hengame ortadan kalksın, babam seninle konuşacak, tamam mı?'' dedi ve yanımdan ayrıldı.
Gözlerimi fal taşından daha büyük bir boyutta açıkta bırakmıştı.
Allahım hayal görmüş olayım ne olur diye içimden yalvarırken, kucağımdaki Zeynep'e döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİRENİŞ
EspiritualBurası kanın kızıllığının her karışına bulaştığı, gökyüzünün kana bulandığı yerdi . Burası ölümün insana nefesinden daha yakın olduğu yerdi . Gazze'de doğmak; doğuştan direnişçi olmaktı . Küfre, açlığa, susuzluğa, ölüme ve en çok da suskunluğa diren...