Selamn aleyküm kardeşler. Nasılsınız? Umarım haliniz vaktiniz yerindedir. 1 hafta önce halamınoğlu vefat etti ve cenaze işlemleri için önce finallerimin 2'sini verip daha sonra şehir dışına çıkmak durumunda kaldım. Finallerim halen devam ediyor, gecikmenin sebepleri bunlardır. İkincisi bölüm işkence sahneleri içerdiği için küçük yaşta olan yahut dayanamayacak kardeşlerimin okumamalarını tavsiye ediyorum. LÜTFEN KENDİNE ZULMEDECEK OLAN OKUMASIN. Okumak size zarar veriyorsa bu benim üzerime vebal olur lütfen okumayın o yüzden. Zindanlardaki filistinli kadınlardan Hafsa hariç diğerlerinin hepsi gerçektir, Kahire ve Semir Sabih ablaların yaşadıkları da yine gerçek olaylardır ama gelişen diğer olaylar tamamiyle benim kurgumdur ve yanlışlık payları olabilir, bilginize. Ve an itibariyle Mavi Marmara'nın 6.yıldönümü.. tam 6 yıl önce bugün, can pazarının yaşandığı ve işgal askerlerinin çıkarma yaptığı gemide şehit olan kardeşlerimizin, abilerimizin de Rabbim şehadetini kabul eylesin...
2. part çok yakın bir sürede gelecek inşallah, Allah'a emanet olun.
İçten bir itiraf; ''Sahil'', ''.'', ''Abdullah'' bölümleri ve bu bölüm gerçekten ömrümden ömür yedi..
Ah Filistin!.. Ah Filistin.. Ömrüm sana feda olsun..
Rabbim isteyen tüm kardeşlerimi ve beni, peygamber beldesi olan topraklarında şehadet nasip etsin..
Gözlerimi kırpıştırarak açtığımda karşımda duran 4'ü erkek 2'si kadın olmak üzere 6 tane kimisi üniformalı kimisi takım elbiseli israilli görevliler vardı.
Kadınlardan biri hemen yanıbaşımdaydı. Yüzüme doğru eğilmişti ve,
''Sonunda kendine gelebildi..'' Diye mırıldandı. Sarı saçlarını sıkıca topuz yapmıştı.
''Hayır.. Bu o değil.. Olamaz.'' Dedi karşımdaki adam ve eliyle ağzını tutup bir eli belindeyken, arkasını döndü ve volta atmaya başladı.
''Hana'yı da iki gün önce gördüm. Bu hale ne ara geldi? Kaçırılsa haberimiz olurdu herhalde!'' diye söylenmeye devam etti.
Hepsi şaşkınca bana bakıyordu. Ben de gözümle odayı tarıyordum.
Sade, gri renkli bir odaydı. Bir tek masası ve sandalyesi vardı ve o sandalyede de ben oturuyordum.
Masanın sırtına yaslanmıştı sandalye ve diğerleri ayakta durup bana odaklanmışlardı.
Yeşil gözlü orta yaşlı bir adam yaklaştı bu kez,
''Tünellerde ne işin vardı Hana?''
Zihnimi yokladım. Hala kendime gelememiştim. Sol şakağımdan kan sızmaya devam ediyordu.
En son tünellerdeydim..
Şu anda da büyük ihtimalle Batı Şeria'da bir yerde olmalıydım. Bir israil karakolunda..
Gözlerimi kırpıştırmaya devam ediyordum. Hana da kimdi? Niye bana böyle seslenip duruyorlardı?
''Lemuel nerede kaldı Meşel?'' diye sordu askeri üniformalı kumral olan kadın.
''Bilmiyorum , yoldadır herhalde. Çok sinirliydi, yüzüme kapattı.'' Diye yanıtladı Meşel dediği adam. Kadın göz devirdi.
İbranice midemi bulandırıyordu. Veya midemi bulandıran iğrenç üniformalarının içindeki yahudilerdi.
Başımdan ayrılmayan sarı saçlı kadın yüzümdeki yaralara dokunduğunda kendimi iyice geriye çektim.
''Hana.. Niçin bu pis kıyafetler içindesin?'' dedi acır gibi, sessiz bir tonda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİRENİŞ
SpiritualBurası kanın kızıllığının her karışına bulaştığı, gökyüzünün kana bulandığı yerdi . Burası ölümün insana nefesinden daha yakın olduğu yerdi . Gazze'de doğmak; doğuştan direnişçi olmaktı . Küfre, açlığa, susuzluğa, ölüme ve en çok da suskunluğa diren...