27.Bölüm// Karanlık

1.7K 236 21
                                    

Karanlık, küf kokulu , daracık bir hücrede ellerim ve ayaklarım bağlı, ağzımda da dişlerimin arasından geçecek şekilde beyaz bir kumaş parçası takılıydı. Ellerimi ve ayaklarımı hızlı şekilde sallıyor ve kendilerini sımsıkı saran iplerden kurtarmaya çalışıyordum.

Odanın akciğerlerimi yakan yoğun kokusu yüzümü ekşitmeme yol açıyordu. Öksürmem dahi şu an kısıtlanmıştı. Kokudan dolayı uyuşan beynimle birlikte öylece kapıya dalan gözlerim bir anda içeriye giren İsrail askerini görünce irice açıldı ve kökten uca irkildim. Çırpınmama hız kazandırırken, askerin sağ elinin işaret parmağını dudaklarının üzerine koyup tıslamasıyla durdum. Kalbim kulaklarımda atıyordu.

''Şşş! Sakin ol hırçın kız! Sol avcunda ne var bilmek ister misin?''

Suratına tükürmek istiyordum fakat ne yazık ki ağzım bağlıydı. Gözlerimden çıkan alevlerle onu yakmaya çalışıyordum. Hiç etkilenmişe benzemiyordu. Belki de gözlerim kızgın bir alevden çok  yağmurdan sonraki gökyüzü gibiydi, nemli ve ıslak.

Asker söyleyince fark ettiğim sol elim, yumruk şeklindeydi ve ipten dolayı açamıyordum.

''Ben yardımcı olayım!'' diyerek sol elimdeki şeyi çekip aldı. Neredeyse elimi kırıyordu. Canım öyle bir yanmıştı ki, gözlerimden bir damla yaş geldi. Ağladığımı görmesin de yüzümü sağ omzuma doğru yapabildiğim kadar gömdüm.

Çenemden tutarak hızla başımı yukarı kaldırdı. Doğrudan gözlerinin içine bakmam için uğraş veriyordu. Bense inadına gözlerimi kaçırıyordum. Bir eli hala çenemde diğer eliyle belindeki jopu çıkarıp bacağıma hızla geçirince acıyla sarsıldım ve istemsizce suratına baktım.

''Bak! Bu elimdekine iyi bak!'' diyerek az önce elimden çekip aldığı şeyi gösterdi. Midemi bulandıracak şekilde pis dişleriyle ve biçimsiz suratıyla karşımda sırıtıyordu.

Elindeki mermiyi görünce gözlerim daha da irileşti.

Mermiyi üzerime attığında , çenemi de serbest bırakmıştı.

Hızla üzerime baktığımda, giyindiğim masmavi elbisem bir anda kana bulanmaya başladı. Garip bir şekilde kan, elbisemin her bir noktasına hızla yayılıyordu.

Asker, çenesini çeneme yaklaştırdığında başımı sağ tarafıma çevirip iyice sandalyeme sindim.
Sesi midemi bulandırıken, sorduğu soru beni dehşete düşürmüştü:

''Sence bu mermi, kime ait?''

Hızla gözlerimi açtığımda yine soluk soluğa kalmıştım. Sol elimin üzerinde garip bir ağırlık hissederek yumruk halinde olan elimi açtım. Mermi filan yoktu. Gayri ihtiyari üzerimi kontrol ettim. Kandan bir emare de yoktu.

Zihnimde tek bir kelime yankılanıyordu;

''Abdullah!''

Etrafa bakındığımda odada kimseyi göremedim. Saat10'u çeyrek geçiyordu. Normal kalkış saatimi neredeyse ikibuçuk saat geçmiştim. Dün çocuklar beni fazla yormuş olmalıydılar.

Hemen kalkıp üzerimi giyindim ve dışarı çıkacakken, yengem içeri girdi. Aceleyle sordum:

''Yenge, Abdullah nerede?''

''Sana da Günaydın Nesibe!'' dedi yengem gülerek.

Hala yanıt beklediğimi görünce ,

'' Hayrola, niçin arıyorsun Abdullah'ı ?'' diye sordu.

''Yenge, ona çok acil bir şey sormam lazım.'' Dedim.

''Sabah erkenden hepsi gitti. Amcan, Abdullah, Ahmed, Hamza. Kimse kalmadı. Bana sor istiyorsan, belki yardımcı olurum. ''

DİRENİŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin