15.Bölüm// Kapanmayan Avuç İçi

2.2K 251 42
                                    

Selamn aleykum arkadaşlar. 2 gün önce Geçen yılki Gazze Filistin Savaşı'ın yıldönümü anıldı. 8 Temmuz 2014'te ilk bomba görülmüştü Gazze Semalarında. Tam 1 yıl sonra, yani iki gün önce Gazze'de festival tarzı bir şey düzenlendi ve Kassam tugayları konuşma yaptılar. Yeni yerel roket ürettiklerini duyurdular. Rabbim yar ve yardımcıları olsun, tüm Gazze'li kardeşlerimiz gibi ben de çok sevindim ve sizinle paylaşmak istedim. Geçen yılki savaşa da ilerleyen bölümlerde yer vereceğim in şaa Allah.

Allah'a emanetsiniz. Selametle!


Sabaha kadar gözüme gram uyku girmemişti ve bu da göz altlarımın iyice içine çökmesine hatta giderek morarmasına sebep oluyordu. İçerden gelen seslerle ve çelik kapının kapanmasıyla çıkan sesi duyduğumda sabah namazını kılmak için ayaklandım. Halamlar hala uyuyordu.

Namazı kıldıktan sonra üstüme kalın bir şeyler aldım ve balkona çıktım. Mayıs ayının başı olmasına rağmen havalar henüz tam olarak ısınamamıştı.

Zaman'ı düşünüyordum. Yalnızca bu dünya için yaratılan soyut bir kavramdı zaman. El ile tutulamayan, asla hızına erişemeyeceğimiz, her şey gibi kendine ait bir görevi olan ve görevini tamamlamaya doğru adım adım yaklaşan bir döngüydü.

Aylar, yıllar, takvimler, hesaplamalar doğrultusunda bir çizelgenin, bir takım kağıt parçalarının içine hapsolmuş bir kavramdı. Tuhaftı. Zamanın serbest kalacağı an'ı merak ediyordum. Artık an'ların olmayacağı an'ı; yani mutlak sonsuzluğu. Sanırım bu ancak kıyametle mümkündü. Ve her insanın kendi kıyameti de kendi ölümüydü.

Annem ve Babam belki cennette bana yoldaş olacaklardı. Ahirette yanlızca birer arkadaş olabilirdik. Annelik ve babalık dünyaya ait kavramlardı. Bunu adım gibi bilmeme rağmen yine de kendimi onları özlemekten alıkoyamıyordum.

Kahvaltı için aile ferdleri teker teker kalkıncaya kadar tekrar ve terkar binlerce şey düşündüm. Kahvaltı hazırlanırken de yapılırken de kendime gelememiştim. Kahvaltıdan sonra yengemin bana ihtiyacı olduğunu söylemesiyle, onunla birlikte okullardan birine gitmiştim. Zeynep'i halamlara bırakmakta tereddüt de etsem, yengem ısrarla çağırdığı için teklifini geri çevirememiştim.

Okulda çok fazla iş vardı. Kaç tane sınıfa girip çıkmış, kaç kere okulun katları arasında mekik dokumuş kaç tane küçük kız çocuğuyla ilgilenmiştim bilmiyordum. Ama çocuklar o kadar çok tatlıydılar ki , yorgunluk nedir tattırmıyorlar, tüm sıkıntınızı çekip alıyorlardı. Tabi bazı çocukların sorunları da bir o kadar kalbinize yük oluyor ve iç ağırlığı oluşturyordu. Bu topraklarda hemen hemen herkesin düğümlenmiş sıkıntıları vardı; zamanla eyvallah demeyi öğrendiğimiz. Hatta bir keresinde annemle taziye ziyareti yaparken evladını kaybetmiş bir kadınla karşılaşmıştım. Kötü haberi ilk duyduğunda çok sarsılmıştı tabii ama çabuk toparlamıştı. Yalnızca hemen tanıdığım o boş bakışlar vardı. Kalplerinde sevdiklerinin bıraktıkları boşluk, gözlerine yansıyordu. O Kadınla annem konuşurken hiç unutamadığım o konuşmalara şahit olmuştum. Artık bir şey hissetmiyorum diyordu. Konuşurken soğuk soğuk ağlamasına rağmen. Kalbim katılaştı mı ne diyordu, ellerini göğsüne vurarak. Yoksa alıştık mı? Diye ekliyordu. Acı acı gülümsüyordu bir de.

Herkesin bir imtihanı vardı elbet; burada olmak da bizim imtihanımızdı. Gazze belki de imtihanların en güzeliydi ama, her türlü acısına rağmen..

Yengemle birlikte okuldan döndüğümde kendimi müthiş yorgun hissediyordum. Tam oturma odasının kapısını açmıştım ki Hamza yı görünce olduuğum sıçradım. Masanın yanında, elinde yayımla duruyordu. Yayı masaya geri bıraktı.

DİRENİŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin