Geceniz Hayra Kalsın! İyi okumalar!
"Abdullah gözlerini aç ne olur ! "
Abdullahın yüzünü sarsmaya devam ediyordum. Ama uyanmıyordu. Üzerini yokladım, cebinden telefonunu çıkardım. Kimi arayacaktım ki ben şimdi? Allaha şükür ki Abdullah telefonuna kilidini yeniden koymamıştı. Abdullah'ın rehberinde gezinmeye devam ediyordum. Amcamı şu an arayamazdım. Ne olup bittiğini anlamamıştım ve bir türlü aramak istemiyordum. Hatice Teyze'yi arasam ortalığı telaşa verirdi. Bir anda rehberi baştan sonra tekrarlayıp dururken Ahmet'i fark ettim. Kesinlikle elimdeki tek seçenek oydu. En azından gelir Abdullah'ları alır, onlara yardım eder, amcamlar geldiğinde de başında dururdu. Ahmet Abdullah'ın yakın arkadaşlarındandı. O'na bu iyiliği yapardı. Yani umarım yapardı. Ama buraya kadar rahat gelmesi için Abdullahların bu durumda olduğunu söylememem gerekiyordu.
Ellerim titrerken ara tuşuna bastım.
''Kardeşim?''
Ağlamamak için dudaklarımı kemiriyordum. Sakin kalmam lazımdı.
''Şey, Ahmet benim. Nesibe.''
''Hayırdır yeng, Yok şey Nesibe abla, aman Nesibe bacı, yani Nesibe Hanım. Off ne saçmalıyorum ben ya? ''
Hakikaten ne saçmalıyordu?
''Ahmet, senden bir şey rica edebilir miyim? Telefonum kapalı da Abdullah'ın telefonundan aradım.''
''Tabii ki buyur?''
''Şucaiyyedeyim de ben. Şifa hastanesine yakın, Harabelerin kuzeyinde, Acaba beni gelip arabayla alabilir misin?''
''Gelirim de, Abdullah nerede? Yani neden beni, bir dakika bir dakika kardeşime bir şey mi oldu? ''
''Ha yok. Yani önemli bir şey yok. Ama Abdullah beni şu an gelip alamaz yani gelemez yani şey.''
''Nesibe bana doğru söyle bak. Ne oldu Abdullah'a?''
Artık kendimi tutamamıştım. Telefonu kendimden biraz uzaklaştırdım. Sonra tekrar ahizeyi kulağıma değdirdiğimde Ahmet'in nefes almadan sorular sorduğunu duydum.
''...mı geleyim? Alo? Orada mısın?''
''Bak bir şey yok tamam mı? Ama kimseye söylemeden ve sakince gel, lütfen Ahmet, tamam mı?''
''Tamam.'' Dedi sessizce. Çok saf ve duygusal bir çocuktu Ahmet. Sürekli gülerdi ama üzüldüğü veya kırıldığı vakit onu tanıyamazdınız. Etrafını çepeçevre saran sert kabuklarıyla korkutucu bile gözükürdü.
Ahmet kapatır kapatmaz ambulansı da arayıp yerimi tarif ettikten sonra hemen çantamı aldım ve içinden bir tane pet şişe çıkardım, Abdullahın bedeninin yanına gidip diz çöktüm. Su şişesindeki suyla Abdullah'ın yüzünü yıkıyordum. Abdullah'ın kanlı yüzünden damla damla dökülen sular, gözyaşlarıma karışıp kuru toprakla buluşuyordu. Beni ne kadar sinir etse de , O'nu kaybetmeye dayanamazdım. Hayatımdan bir kişiyi daha kaybetmeye dayanamazdım. Abdullah gözlerini biraz araladığında yüzü hala avuçlarımın arasındaydı, ellerini yüzüne ,ellerimin üzerine doğru uzatınca kendimi hemen geri çektim . Ağlamam, uyanmasının şokuyla kesilmişti.
İlk önce kesik kesik öksürdü, gözlerini kısarak. Beni gördüğünde hafif sırıtarak
,
"Hamza, kardeşim, ne dövmüşler bizi be! Ulan ölmüşüz haha!" gülüşü öksürmesiyle yarıda kesildi.
"Abdullah Hayattasın, saçmalama. Ne oldu size ne dayağı, Siz ne işlerin içindesiniz Abdullah? ya Rabbim yardım et!."
Abdullah beni duymuyordu. Kendi kendine ağzını yayarak konuşuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİRENİŞ
SpiritualBurası kanın kızıllığının her karışına bulaştığı, gökyüzünün kana bulandığı yerdi . Burası ölümün insana nefesinden daha yakın olduğu yerdi . Gazze'de doğmak; doğuştan direnişçi olmaktı . Küfre, açlığa, susuzluğa, ölüme ve en çok da suskunluğa diren...