Selamn aleyküm arkadaşlar. Söze nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Bir özür borçluyum tek bildiğim bu. Malesef ki bir açıklamam yok, özel hayatımdaki bazı meseleler yüzünden bölüm aksadı, kış zamanı işler biraz böyle oluyor. Sizleri çok özledim. En çok da Nesibe'yi, sizler gibi ben de özledim.Aslında şöyle bir olay var konu sapsa da sapmasa da ben bu işe Gazze'ye duyduğum aşk sebebiyle başladım, oradaki zulme hissettiğim nefretti beni yazmaya iten ve ne zaman o insanların acısından uzaklaşsam, Direniş de benden uzaklaşıyor, velhasıl ne deseniz, bırakıp gitseniz haklısınız. Devam ederseniz de bu direnişin, gazzenin hatrınadır biliyorum. Yeniden geçen bölüm verdiğim sözü tutamadığım için çok üzgünüm haklarınızı helal edin.
Eminim okuyanlar ediyordur ama bir kez daha hatırlatmakta fayda var, Dualarınızda Gözümün Nuru Gazze'yi, Ay gibi parlayan Kudüs'ü, Ramallah'ı Hayfayı, kalp sızısı Şam'ı Humus'u, İdlip'i Hama'yı, Ateşten Gözyaşı Doğu Türkistan'ı Arakan'ı, Acısı içimize çöreklenen ve hiç geçmeyecek olan Musul'u Kerkük'ü Rakkayı.. Ümmet'i Muhammedi duanızda unutmayın.. Bİz bu davaya tutundukça, duamıza sarıldıkça, Rabbe yalvardıkça değerliyiz, dua etmez isek ne ehemmiyetimiz var ki?
Bölümde hatalarım varsa affola.. Hayırlı Akşamlar..
Önde yengem ve bir kolunda halam, bir kolunda Berre, arkada ben ve benim arkamda da Hamza olmak üzere ağır ağır binanın merdivenlerini çıkıyorduk.
İçimdeki volkanın köklerindeki ısınmanın ve hareketlenmenin farkındaydım. Henüz çok sakindim, ama lavlar kraterden dışarı nasıl ve ne zaman püskürecekti, ondan emin değildim.
Merdivenlerin koruluklarından tutunarak yavaş yavaş en arkadan, en üst kata kadar çıktım.
Halam kapıyı açarken ağlamaya ve söylenmeye başladı.
''Ah benim yiğidim, bizi buralarda böyle bir başımıza bıraktı. Aah Abdullahım ah!''
Kendi kendine konuşuyordu ama hepimizin duyabileceği şekildeydi.
Halam hala konuşmaya devam ededursun, kelimeleri artık zihnimde mana bulmuyordu.
Demir kapının açılmasıyla sanki dış dünyadan soyutlanmıştım. Etrafımda dalgalanan hava gözle görülür biçimdeydi .
Uzuvlarım beynimdeki komute grubuyla iradem dışında hareket ediyorlardı.
4'ü de içeri geçip, hole doluştuğunda ben henüz eşikten içeri adımı atamamış, efsunlanmış şekilde, gözlerim açık, holde birbirine yapışan anılara bakıyordum.
Birazdan içeri girip, her yanı saran anılara çarpa çarpa ilerlemek, giderek gözüme büyüyordu. Savaşamayı geçtim, bunu düşünecek takatte bile değildim. Ve yine çoktan boğazım kurumuştu.
Ani bir çığlık ve bağrışma sesleriyle silkelenmeye çalıştım. Bağıran kişiler halam ve Berre'ydi, kollarının arasında, yere uzanmış kişi ise; yengem.
Ben daha olayları idrak edemeden yengemi salona taşıdılar.
Ben de nihayet içeriye girdim ve akışına bıraktığım ayaklarımın, beni, Abdullah'ın odasına götürmesine izin verdim.
Kapıyı açmak için kulpuna dokunduğumda bir an düşecek gibi oldum. Bacaklarım kökten uca titredi. Güç almak istercesine daha sıkı yapıştığım kapı kulpu, avuçlarımın içinde sanki eriyordu. Güçlükle kapıyı açtım, ama kulpu hala bırakmıyordum.
Odadaki yıllanmış Abdullah kokusu gözle görülür biçimde havada asılı duruyordu.
Gecelerini biriktiği bu odada artık yoktu. Belki de hiç gelmeyecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİRENİŞ
SpiritualBurası kanın kızıllığının her karışına bulaştığı, gökyüzünün kana bulandığı yerdi . Burası ölümün insana nefesinden daha yakın olduğu yerdi . Gazze'de doğmak; doğuştan direnişçi olmaktı . Küfre, açlığa, susuzluğa, ölüme ve en çok da suskunluğa diren...