Selamn Aleyküm, bölümü Ramazanda yayınlamak istememiştim ama az sonra şehir dışına gideceğim ve pc kullanma imkanım olmayacağı için şu an paylaşıyorum. Şimdiden Hayırlı Bayramlar! Dualarınızda Ümmet-i Muhammed'i Unutmayın Kardeşler, Allah'a Emanet!
Karlarla kaplı bir otobanda, çıplak ayak, canhıraş koşuyordum. Ömer'in ve Zeynep'in kulağıma dolan abla çığlıklarıyla etrafımda çaresizce dönüyor, bu sonu olmayan yolda sesin geldiği yeri bulmaya çalışıyordum. Giderek hissizleşen ayaklarıma çarpan rüzgar, ayak bileklerime kesikler atıyordu. Göğüs kafesim durup soluklanmam için yalvarsa da hiç durmadan koşuyordum.
Yolun beni getirdiği ıssız bir sahilde, gecenin karanlığına yaklaşan vakitlerde, denizin içinde çırpınan kardeşlerimi görür görmez koşarak denize daldım.
Can parçalarıma ulaşmak için, donmaya yüz tutmuş denizde, giderek hissizleşen bedenimin son gücünü kullanarak onlara doğru kulaç atmaya çabaladım. Geceyi yara yara ilerlerken, ne kadar çok kulaç atarsam, kardeşlerim benden o kadar uzaklaşıyorlardı.
Denizin dalgaları boyumu devamlı aşarken, tuzlu su, titreyen çenemi yarıp geçiyor, boğazımı yakıyordu.
Çırpındıkça daha çok dibe batıyor, kardeşlerimden daha çok uzaklaşıyordum..
Beni içine içine çeken denize karşı koymak için ne kadar hamle yapsam da deniz bana galip geliyordu..
Dudaklarımdan içeriye doluşan deniz suyu, giderek boğazımı yakıyordu.
Tuzlu suya karışan hıçkırıklarım, çaresizliğim , gecenin karanlığı, giderek uzaklaşan ayın ışığı, özlemin can yakıcı sessizliği, yavaş yavaş kesilen 'abla' feryadlarıyla geceye veda ediyordum.
''Ömer! Zeynep!'' diye bağırdım bir defa daha, boğarken deniz sesimi ve yutarken kimsesiz gözyaşlarımı..
Son kez elimi göğe doğru uzattığımda,
Kendimi ateşler içinde yattığım, Nafia ablanın misafir odasındaki kanepede buldum.
Alnımda bir bez yanımdaki sehpada da içi sirkeli su dolu bir tas vardı. Alnımdaki kuru bezi tasın içine bıraktım.
Derin derin nefes alıp vermeye başladım. Kabusun etkisiyle soluk soluğa kalmıştım. Ateşimin olduğunu hissediyordum ama aynı zamanda donuyordum da. İçim alev alev yanarken tenim buz gibiydi.
Doğrulmaya çalıştım ama fayda etmiyordu. Oda karanlıktı.
Bir anda odanın kapısı açılınca sıçradım ve yorganın altına girdim.
''Nesibe?'' gelen Abdullahtı.
''İyi misin? Işığı açayım mı?''
Yanıma gelene kadar sesimi çıkarmadım.
Üzerimdeki ince pikeyi kaldırdığında, gözlerini gördüm. Yüzündeki telaş ve endişe, hiç ışık olmayan odada bile gayet seçilir türdendi. Yine de tüm telaşına inat, sanki kırılacakmışım gibi, ağır çekimde hareket ediyordu.
Göz kapaklarımı ağır ağır açıp kaparken, terden yüzüme yapışan saçlarımı elimle çekmeye çalıştım.
Bu çok tuhaf geliyordu. Artık ondan kaçmam gerekmiyordu. Sığınmak istediğim tek limanda güvenle kalabilirdim artık, her ne kadar güvenlik kelimesi bizim topraklarımız için pek kullanışlı bir sözcük olmasa da..
Belki 3 belki 4 gündür bu yatakta yatıyordum ve son 1 gündür de yüksek ateşim vardı. Doktora gidemiyorduk. Zaten bu apartman dairesinden bile çıkamıyorduk. En azından ben çıkamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİRENİŞ
SpiritualBurası kanın kızıllığının her karışına bulaştığı, gökyüzünün kana bulandığı yerdi . Burası ölümün insana nefesinden daha yakın olduğu yerdi . Gazze'de doğmak; doğuştan direnişçi olmaktı . Küfre, açlığa, susuzluğa, ölüme ve en çok da suskunluğa diren...