Multimedialar Gazze ve Abdullah :)
Buzluktan çıkardığım portakallarla, portakallı kek yapmaya başladım. Haftalardır, henüz dahi kavuştuğumuza inanamadığım babama, tüm hayat hikayemizi, baştan sona anlatmıştım.
O izbe klinikten sonra, ona tahsis ettiğimiz ev ve kendine edindiği uğraşısına alışması biraz zaman alsa da, alışmaya başlamıştı.
En çok şükrettiğim şey ise, bana tahammül ediyor olmasıydı.
Ben anılarımızı serperken, babamın ahşarp masanın üzerine, o uzun uzadıya yüzüme, gözebeklerime bakıyordu.
Biliyordum, kalbine dokunduğum bir yer vardı. İnanıyordum beni de annemi de hatırlayacaktı. Zeynep ve Ömer'inin adını kalbine kazıyacaktı..
Yine de bazen tereddüt ediyordum. Hatırlamak güzel şey miydi ki her zaman? Yürekleri dağlayan acı, içinizi burkan özlem ve hiç geçmeyecek olan, göğsünüzün tam orta yerine çöreklenmiş bir ateşi hatırlamaktansa unutmak daha mı iyiydi?
Ya nasıl olurdu ki insan anıları olmazsa? Boşluğun tam ortasında, kim olduğunu bile bilmeden yaşamak yerine, eminim ki acı da olsa kendi anılarınız olsun isterdiniz..
Keki fırına verip limonatayı hazırlamaya başladım.
O sırada oturma odasından telefonum çalmaya başladı.
Odaya gidip, kütüphanenin rafında titreyen ve Kassam marşıyla odayı dolduran telefonu açtım.
''Efendim Abdullah?''
''Canım kaç kere demedim mi dinlemekten açamıyorsun, değiştir şu marşı diye.''
Güldüm.
''Günahımı alıyorsun, oturma odasındaydı.''
''Tabii tabii.''
''Abdullah!'' dedim uyarıcı bir tonda ama gülüyordum.
''Ne diyecektin?''
''Ne diyecektim? Ben.. Allah allah.. Senle konuşunca kendi adımı bile unutuyorum.''
''Abdullah 3 aydır evliyiz, yok artık, unutkanım demiyorsun da..''
''Ah nesibe ah.. Öyle olsun. Acıktım diyecektim ya, eve yakınım, ne yapıyorsun?''
''Aa daha saat 3? Bir sorun mu var neden erken geliyorsun?''
''Yok Elhamdülillah sorun yok, Babamla erken ayrıldık bugün, şubede tadilat vardı.''
''Anladım. Daha yemek yapmamıştım. Kek ve limonata var, Babam'a indirecektim.''
''Limonata mı dedin?'' Gülümsedim.
''Koşarak geliyorum.'' Dedi ve telefonu kapattı.
Deli miydi neydi.. Başımı iki yana sallayarak mutfağa geçtim.
Limonatayı tamamlayıp, Abdullah'a bir de sandviç yaptım. Bir kek bi limonatayla doymazdı şimdi.
Kütüphane'mizin yanına dönüp, dün tek tek ayırdığım resimleri elime aldım.
Babam'a verecektim.. bakması için..
Aralarında Babam'ın beni çizdiği resim bile duruyordu..
O dahi annemin kütüphanesinden arda kalan eşyaların içinden çıkmıştı.
Babam, aslında şu an neredeyse her şeyi, benim anlatmamla biliyordu. Ama ondan beklediğimiz evre, buna inanması ve kendi hatırlamasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİRENİŞ
SpiritualBurası kanın kızıllığının her karışına bulaştığı, gökyüzünün kana bulandığı yerdi . Burası ölümün insana nefesinden daha yakın olduğu yerdi . Gazze'de doğmak; doğuştan direnişçi olmaktı . Küfre, açlığa, susuzluğa, ölüme ve en çok da suskunluğa diren...