Selamn Aleyküm arkadaşlar nasılsınız? Ramazan-ı Şerfileriniz hayrolsun inşallah :) dualarınızda ümmeti muhammedi ve nacizane beni de unutmayınız.. Bu Ramazan hakkını verdiğimiz, içini ve kendimizi doldurduğumuz bir Ramazan olsun, yalnızca aç kalmayalım , meselenin özünü anlayalım ve Rabbimin rahmetinden bol bol faydalanalım inşallah. Keyifli okumalar..
Hastahanenin koridorunda amaçsızca yürüyordum. Sıkıcı pembe duvarlar ve boğucu beyaz kapılarla dolu koridor sanki giderek daralıyordu. Bir an önce bir üst kata yahut bir alt kata gitmek istiyordum ama bir türlü ne bir merdiven ne de bir dönüş yeri çıkıyordu karşıma. Bıkkın bir şekilde yürümeye devam ettim. Belki de bu kadar yavaş yürüdüğüm için ulaşamıyordum koridorun sonuna. Adımlarımı hızlandırdığım anda birinin beni sol bileğimden yakalamasıyla duraksadım. Yüzümü acıyla buruşturup ani bir refleksle arkamı dönmüştüm ki babamı görünce, acıyı da koridoru da merdivenleri de unutmuştum.
Babam şu an benimle miydi ? İnanamayarak ona bakmaya devam ettim. Gerçekliğini hissetmem gerekiyordu. Ellerimi uzattım ve sakallarına dokundum. Hayır kaybolmuyordu, görüntü değildi, canlıydı.
Üzerindeki siyah tişört, siyah bol keten pantolonuyla ve başındaki takkesiyle benim babamdı işte.
"Baba ?"
"Nesibem." dedi ve bana sıkıca sarıldı. Sanırım tüm reflekslerimi kaybetmiştim, tepki veremiyordum.
"Geldin mi gerçekten? Sonunda döndün mü?"
"Seni çok özledim kızım, haydi, gidelim." Babam beni kolumdan tutup, çekiştiyordu. Bense anlayamadığım bir şekilde ayak sürüyordum.
"Nereye gideceğiz ki baba? Daha yeni geldin. "
"Evimize . "
Beynimde hızına yetişmediğim bir sirkülasyon vardı. Annem,Ömer, Zeynep,Yengem hepsi tek tek gözümün önünden geçiyordu sanki. Sakin olmak için gözlerimi sıkıca yumup olanları algılamaya çalışıyordum.
Gözlerimi açtığımda beyaz pürüzlü tavan ve ani bir dürtüyle doğrulduğumda bebe mavisi sade bir duvarla karşılaştım. Ellerimi iki yanıma koydum ve sağa sola bakındım. Bir yatağın üzerindeydim, karşımda ikili füme renginde bir kanepe yanında da krem rengi tekli koltuk vardı.
Bir hastahane odasında olduğumu anlamam ve gördüğüm her şeyin yalnızca bir rüyadan ibaret olmasını fark etmem cidden uzun zamanımı almıştı.
Başım feci ağırıyordu, kulklarım de eşantiyon olarak çınlıyor ve uğulduyordu. Yataktan kalkacağım esnada sol koluma bağlı serumu fark ettim.
Saat kaçtı? Sağ tarafımda, duvarda asılı duran saat, Akşam ezanına bir buçuk saat kaldığını gösteriyordu ve ben ikindi namazını kıldığımı hatırlamıyordum. Aslında buraya nasıl geldiğimi de tam hatırlamıyordum. En son moloz yığınlarının arasındaydım.
Ayağa kalktım ve bir hışımla kolumdaki serumu çıkartıp yatağın üzerine bıraktım. Kanayıp kanamadığına bakmadan feracemin kolunu indirirdim. Odaya tekrar göz gezdirdim. Sırt çantamı odanın hiç bir yerinde göremiyordum .
Dışarı çıktım. Koridordaki oturaklarda tek başına oturan Abdullah, beni görünce ayağa kalktı.
"Niye çıktın Nesibe ?"
"Namaz kılacağım. Çantam nerede ?"
"Çanta arabada, ama serumun bu kadar kısa sürede biteceğini sanmıyorum ?"
"Çıkardım Abdullah , istemiyorum."
"Ne demek istemiyorum? Namazını kıl gel, geri takılacak o serum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİRENİŞ
SpiritualBurası kanın kızıllığının her karışına bulaştığı, gökyüzünün kana bulandığı yerdi . Burası ölümün insana nefesinden daha yakın olduğu yerdi . Gazze'de doğmak; doğuştan direnişçi olmaktı . Küfre, açlığa, susuzluğa, ölüme ve en çok da suskunluğa diren...