(Çok uzun bir yazı olmuş, farkındayım ama lütfen okuyun. Hiç olmazsa altı çizili ve koyu renkle yazılanlara bakın.)(multimediadaki pankartta 'şehitler sayı değildir' yazıyor.)
Selamn aleyküm . Aslına bakarsanız gerçekten beni en çok zorlayan yazı şimdiki yazı. Konuşmayı bile unuttum diyebilirim. Her okuduğum, izlediğim, duyduğum şeyde kanım öyle donuyor ki kalakalıyorum. Bir insanın insanlıktan nasıl çıkacağını öğrenmekle eşdeğer bir araştırma oldu aslında.
Nereden başlayacağımı hangi birini anlatacağımı da bilmiyorum. Bunları size söylüyorum çünkü artık birbirimize az da olsa aşinayız ve samimiyetinize inanıyorum. Bugün Gazze'yi anlatmak için çıktığım bu noktada zülmün zirvesine tanıklık edeceğiz. Bu bölümde ben biraz Nesibe'nin çok da içinde olmadığı, büyük kadrajdan olaylara bakmak ve size de gördüğüm duyduğum şeyleri aktarmak istiyorum. Siz de lütfen olabildiğince bu zalimlikleri anlatın. Çünkü bu yalnızca Müslüman kardeşlerimize yapılan bir saldırı bir zulüm değil, insanlık adına buna bir dur denilmeli. Ve şunu unutmayalım, evet şu an mesela Gazze'nin gökyüzünde geçen seneki kadar bombalar görünmüyor, ama yaşam nasıl?
Araştırdığım bir kaç kişinin hayatından bahsedeyim size mesela. Gazze'de Haber ajansında çalışan bir ağabey, iki bacağını israilin kendisine bizzat yaptığı saldırı yüzünden kaybetmiş ama hala fotoğrafçılığa bu şekilde devam ediyor. Ve hepsinin ağzından düşürmediği bir cümle kalıbı var ''Allahu meana/Yani Allah bizimle.'
Filistinde zaten ticari faaliyetler ve iç ve dış imkanlar çok kısıtılı olduğu için iş imkanları da çok geniş değil. Muhteşem Gazze sahillerinde balıkçılık bir meslek grubu gazzede. Ama baklıçılık yapan abiler balıklarını avlıyamıyorlar, neden? Çünkü israil resmi sınır olan 6 mil i önemsemiyor ve kafasına göre sınırı 3mil'e çektiğini söylüyor. Bu balıkçılar için felaket demek. Bırakın geçinmeyi , teknelerinin masrafları bile çıkmaz 3 milde. Çünkü esas kıymetli ve büyük balıklar 3 mil'i geçtikten sonra. Bazen 1 sene boyunca balık sezonu bekleniyor ve bir tekneye belki 1000 doların üzerinde harcama yapılıyor. Ve sezon geldiğinde israil sınırlara el atıyor. Ve siz de sadece küçük balık tutabiliyorsunuz. Bazı balıkçılar yiyeceğimiz olan balıkları bile tutmaya razıyız diyor.
Peki ya 3 mil'i geçerlerse nolur? Onları bekleyen israil botları keyiflerine göre ateş açabilirler. Kaldı ki bu şekilde onlarca balıkçı da öldürüldü.
Elektrik saatleri sürekli değişiyor. Bazen GÜNDE 6 yahut 8 saat elektrik oluyor. 3 saat'e düşürdükleri zamanları da hatırlıyorum. Elektriğin bu kadar az olması en çok hastahaneleri etkiliyor. Pek çok hasta ve ilaç(aşılar vs.) elektrik yüzünden kaybediliyor.
Su da yine aynı şekilde, kontrol israilin elinde olduğu için istediği gibi azaltıp artttırabilir. Tabi bu dış kaynaklarla bağlantılı olduğu için. Bir de Gazze'nin kendi içindeki suyu var ve Al Jazeera nın yaptığı belgeseldeki araştırmalara göre bu suyun yüzde doksanı sağlığı tehdit eden unsurlar içeriyor ve arıtım kalitesi diye bir şeyi konuşmak mümkün değil. Zaten 1,5 milyona yakın nüfusa sahip olan gazzede halkın yüzde 80'i yardımlar ile hayatını devam ettiriyor. Ve daha benim bilmediğim yüzlerce şey.
Fiziksel olarak insanlar bu şekilde etkileniyorlar ama bunun daha kötü bir boyutu var, Savaşın Psikolojik Etkileri.
Özellikle Şucaiyye de ikamet eden insanlar, yıkılmış evleri, harabeleri o halleriyle sürekli görmek zorundalar. Çünkü israil herhangi bir inşaat malzemesinin girişine izin vermiyor. Gerekçesi, hamasın bomba yapmasından duyduğu endişe. Biz de çocuklarımızın öldürüleceği endişesindeyiz???
Bir düşünün. Savaşta bir yakınınızı kaybediyorsunuz yahut kimsenizi kaybetmeseniz bile savaşın size hissettirdiği korku nefret acı ve daha pek çok hissi, savaşı hatırlatan her şeyde yeniden yaşıyorsunuz, yaşamak zorundasınız. Çünkü siz Gazzelisiniz. Dünyanın unuttuğu yersiniz. Aslında bazen unutmaları bile nimet oluyor. Aksi takdirde acınız hala tazeyken, kalpleri taşlaşmış, belhüm adal sınıfındakiler, 5 yaşındaki çocuğunuza ve sizi koruyan mücahitlere 'Terörist' ve size bu hain saldırıyı yapan israile de 'onlar kendilerini koruyorlar ama.' Diyorlar. Hatta bu terörist kavramı onlar için öyle bir boyuta gelmiştir ki, hamile bir filistinlinin öldürülmesini bingo sayan çünkü 2 teröristi aynı anda öldümüş olursunuz diyen hemcinsiniz bir bakan vardır İsrail'de. Doğmamış bir bebeğe terörist diyerek aslında terörün kendi varlıkları olduğunu ve etrafa hayatı zindan ettikleri, topraklarda , içlerinde kinden başka bir şey olmayan canlılar olarak yaşadıklarını ispat etmiş olurlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİRENİŞ
SpiritualBurası kanın kızıllığının her karışına bulaştığı, gökyüzünün kana bulandığı yerdi . Burası ölümün insana nefesinden daha yakın olduğu yerdi . Gazze'de doğmak; doğuştan direnişçi olmaktı . Küfre, açlığa, susuzluğa, ölüme ve en çok da suskunluğa diren...