Küllerinden doğmaya çalışan ve kanadından kırılarak, yolunarak, zorlanarak çıkıyordum. Benden her daim istenilen yaşam gayesine. Duymayanların sesinden içerek, içerlenerek.
İyi okumalar.
*
Bazı günlerin sözde günleri dönüp duruyordu aklımın ucunda. Bir gariptim ben o anda. Çünkü yalnızdım. Koca evin içinde bu sığındığım odanın içinde dahi küçücük kaldığımı hissediyordum.
Yorgundum. Midem bulanıyordu sürekli. Gözlerimin arkasında hep bir sis perdesi dolanıyordu. Bunun sebebini çok iyi anlıyordum. Çünkü daha öncesindeki beni hatırlıyordum.
Taehyung haber vermeden gitmişti. Bu aslında sözde kabullenişinin dayattığı ilk sarsılmaydı. Ve ben un ufak hissediyordum. Korkutucu geliyordu her yer. Sessiz hayaletler vardı sanki. Bilemiyorum. Sanırım pencereden görüp de anladığım kadarıyla karşı villaya yeni birileri taşınıyordu. Asıl ev sahiplerini görememiştim. Nakliyecileri görmüş sonrasında perdemi sıkıca örtmüştüm. Ve Taehyung'un dediği gibi evden asla çıkamamıştım.
Ev arkadaşından kastı beni eve hapsetmek olduğunu hiç anlayamamıştım. O boşlukta aklımın cereyan eden aciz görüntülerin arasında bana fısıldayan sözlerden birisi de dışarıya çıkmanı istemiyor çünkü evinde böylesine değersiz varlığın bilinmesini istemiyordu. Haklıydı. Ama buna çok kırılmıştım. O alfa ile rast geldiğimden beri her şeye daha çabuk üzülüyordum.
Yoksa kalbimin üstünde koca bir boşluk hissederek, gece kendini ele verdiği saatlerde kurdumun feryat ettiğini işitmezdim. Taehyung gittiğinden ötürü iki gecedir durmadan ağlıyor, sonrasında sesini kesiyor ve o da artık benimle konuşmuyordu.
Onunla hiç konuşmaya cesaretim olmadı zaten. Ona karşı hep suskundum ama bezen, konuştuğu için, bana güzel şeyler söyleyerek mutlu ettiğini inkâr edemezdim. Büyük bir haksızlık vardı. En çok da kurduma karşı. Çünkü onu yok sayıyordum. Tıpkı diğer insanların bana yaptığını bende ona yapıyordum. Sanki içimdeki yangın biraz olsun soğuyabilirmiş gibi bunu yapmaya devam ediyordum. Ama onun da bana içten içe küstüğünü düşünüyordum.
Bu sessizlikte onu dinledim ancak evin kapısının zili çalınca, ayağa kalktım hızla. Ama başım döndü. Sendeledim ve gözlerimi hızla yumdum. Kendime geldiğimde tekrar çalmış kapıyı açmak için odamdan çıkmış ve sonrasında aşağı kata inmiştim.
Belki o gelmiştir diye düşünüyordum. Bu yüzden göz ucuyla evin içine bakmıştım. Dün her yeri temizlemiştim can sıkıntısından. Onun evinde karşılıksız yaşıyor gibiydim. Ona para verme gibi bir lüksümde yoktu. Çünkü kimse beni işe almazdı. Ve tanımadığım insanlarla zor iletişim kuruyordum. Ki yabancılarla geçtiğim iletişim sayısı iki elimi geçmeyecek bir sayıdaydı. Bu yüzden en azından kurulu düzenini bozmamış ve çok aç olmama rağmen yiyeceklerine dokunmamaya çalışmış ve nefes almama devam edeceğim süre şeklinde besin tüketmiştim. Fazlalık hissim bu şekilde atabiliyordum üzerimden.
Ama yine de belli belirsiz heyecanlanarak, üzerimdeki kırışmış tişörtümün eteklerini düzeltmiş ve saçımı yana atmıştım. Aslında bu fikir korkunç geldiğinden, çünkü iri gözlerim çok çirkindi ve alnımda küçük bir sivilce çıkmıştı bu yüzden saçlarımı tekrar önüme dökmüş ve kapıyı açmıştım.
Lakin beklediğim yüz yerine, bana kocaman sırıtan ve minyon tipte bir erkek beklemiyor oluşumdu. Sevimli pembe saçları ve sarı teni ile, kapıyı açmamla gözlerini kocaman açmış daha çok gülümsemişti. Bu, bu çok güzel bir histi. Öyle ki yüzümde bir afallama mevcuttu.
"Üzgünüm bayım sizi rahatsız ettim," sonra kafasını biraz eğmiş, "Tanrım bu koku senden mi geliyor?" diye sormuştu.
Bir adım geriye kaçtım. Oysa bu sabah banyo etmiş ve Taehyung'un şampuanını kullanmıştım. Ve o çok güzel kokuyordu. Feromonlarını tamamlayan bir bahar kokusu, mor çiçek kokusu vardı. İğne saatime daha vardı. Açıkçası birkaç tane kaldığı içinde, odadan çıkmadığımı da hesap ettiğim için dün iğne vurmamıştım kendime. Sadece bir kere kullanmamıştım ve aynı şeyi yaşıyordum.