İyi okumalar.
*
Güzün içinden gelerek sancıyordum. Eğer bir nodülün içinde can çekişmek ise bu, sebebini bilemiyor ve odanın içindeki duvarların üzerime üzerime geldiğini hissediyordum. Çalkantılı bir şekilde iç midem kasılıyor ve ben yarım saat boyunca kaybettiğim aklımın, küçük bir etki ile uçtuğunu düşündüğüm hayallerin içinde boğuluyor ve sonrasında acı çekiyordum.
Bu acı, birdenbire geliyordu. Tam olarak daldığım hayallerimin içinde iken buluyordu beni. Ve bu acı tanıdıkmış gibi geliyordu. Hafif ama mide bulandırıcı. Avucumun içinden başlayarak yanıp, kalbime kadar damlıyordu zehir.
Boş ver, diyordum.
Boş veremiyordum. Çünkü sebebini biliyordum. Kim Taehyung ona gitmişti. Sevgilisinin güzel kollarında gecenin tesellisini bulmaya. Oysa ne masum düşünmüştüm. Sanki kötü düşünerek kızmaya bir hakkım olabilirmiş gibi.
Bu yüzsüzlüğüm, bir dudağın bana ılımlı yaklaşmasıyla var olmuştu. Ve ben, bir kez daha anlıyordum ki boşunaydı bir hayal çeşmesinde kendimi feda etmek. Bir fedaydı ki, yine en çok benim canıma zarardı. Ben hep böyle mi olacaktım? Birinin değeri değil, kullanacağı bir değersiz.
Omega olmak, nadir bir omega olmuş olmak kutsal değil miydi? Her zaman bunun üzerine düşünmüş ve kendimi en çok bu yönde avutmuştum. Sanıyordum ki sorun hep ailemdeydi. Onların baskın alfa genlerinden. Oysa ben ailenin çekinik bir omegası, zayıf bedeni ile kendini savunmayacak kadar güçsüz bir varlığıydım.
Bu varlığı ile öğrenmiştim, kendimden utanmayı. Aynalara küs kalmayı. Kendimi sevimsiz bulmayı. Bu yüzden ağırdan bir iç çektim. Çünkü kalbim küt küt atıyor ve parmak uçlarımda bir sızı nüksediyor, o esmer tenin gazabı dudaklarımdan çok iki göğsümün arasına zehir gibi yerleşiyordu.
Çok düşündüm o an. Evde herhangi kaçacak bir yer ararken çok düşündüm. Acıya dayanaklı olsam da duygusal anlamda yaşadığım bu zorbalık hunharca yiyeceğim dayaktan daha ağırdı. Bedene yapılmış olan şiddet sonrasında iyileşirdi, öyle ki bir iz bile bulmazdın ondan geriye. Ama kalp, kalbe bırakılmış o düşünce... o yangın yerin haddin hesabı olmazken, ne yaparsan yap oraya çıkıyor ilgeciz düşünce. Ve her yangın çıkışında, bundan öncesini düşünüyor ve yenice olanları bu elemimle büyütüyor da büyütüyordum.
Çünkü ben helale olan o dokunuşla, tekrardan kirleniyordum. Onun, ona gittiğini anlıyordum. Bu acının şu anda ondan kaynaklı olduğunu biliyordum. Ve ben tek taraflı çektiğim bu acının, daha çok olacağını biliyordum. Kalbi, kalbimle değildi. Olmayacak gibiydi.
••
Gözlerim, üzerinde uyuya kaldığım desensiz krem rengindeki halının üzerinde yavaşça açılırken başımın ağrısı bir anlık zonklama etkisi yapmış ve ben birkaç saniye kendime gelebilmek için kirpiklerimi üst üste kırpıştırmıştım.
Ellerimle destek aldığım yerden yükselip tökezlerken, sanki ibresi kopmuş tonluk bir ağırlık tüm gecenin izafiyetinde sırtıma tünemişti. Çapaklarımda biriken kir, yorgunluk ve bin güçle uyuya kalırken akıp giden yaşlardandı. Oysa bu anları yaşamayı, tekrarlamayalı uzun zaman olmuştu. O zamanın içinde farklı bir kalp ağrım vardı. Ama daha sakindi. Beni olduğum yerde tırnaklarımı yüzüme doğru saplama isteğimi tetiklemiyordu mesela.
Bundan ötürü kalkmış ve dağınık üst başıma terin soğumuş olan kokusu sinmişti. Sendeleyerek yürümüş ve bu kattaki banyonun yolunu tutmuştum. Çok kısa sürdü elimi yüzümü yıkamam. Ama aynaya bakıp, kendimi eleştirmek sandığımın aksine daha yoğun geçmişti.