10. "Çünkü sen onun kadar güzel değilsin."

8.6K 719 681
                                    

Bölümleri birleştirerek paylaşacağım, yani 1 bölümde 2 bölüm olacak. ❣️

İyi okumalar.

*

Çocuktum ben. Elimde bir balon, elma şekerim yere düşüyor. Üzerinde yerden kalma birkaç pislik, ama üflüyorum. Temiz olduğunu düşünüyorum. Tekti o. Son kuruşumla çarçur ettiğim tek metalik paramdı. Neden şimdi tek şansımın olduğu o şekerin üzeri gözümde Taehyung'un parmağındaki alyans oluyor ve ben onu istemiyordum.

Ben çocuk olmak istemiyordum. Bunu istemek için fazla büyümüştüm. Şekerde yapıldığını sandığım o dünyanın içinde değildim nitekim. Ben artık bana bakan her gözlerin içindeki duyguyu çözebilen biriydim. İstemeye istemeye bunu anlamış ve görmüştüm.

Onu da çözmüştüm istemeye istemeye. Bencil adamın tekiydi. Ve canımın dalları bir de onun yüzünden sızlanıyor, ağrıyordu. O bunun acısını benim derinliğimde var olan sancı kadar güz olmuyordu. Ruh eşiydik. O sadece beni hissediyordu. Ama yakında iken. Onun kurdu beni özlüyordu, o özlemle ona eziyetler yapıyor ve soluğu yamacımda alması için baskı uyguluyordu. Yine de benim kadar acı çekmiyordu. Şayet bir mühürlenme, bin kat acıyı ona da verir ve en azından bana bıraktığı ızdırabın ne demek olduğunu anlardı.

Bundan yoksun olduğu için belki de şu an tüm onurumu çiğnemişti. Çokça ağlamak ve kaçmak istiyordum en derin kuytuların yaramaz boşlukların arasında.

Bu fazlalığımın yükü milyonca şeyi aklımda var ederken, eğer gelmeseydim daha iyi bir sonum olabilir diyordum. Buna güzel bir son bırakabilirdim.

O sonun tohumu, sonunda yarattığı enkazın en belirgin şahidi gözlerime bakıyorken tereddüt ediyordu.

"Ben veya biz neyi istiyoruz Jungkook?" Ne diyeceğimi bilmesine rağmen soruyordu. Oysa ben en başında en hakikatli itirafımı yapmış ve apaçık olan vaziyetimi dillendirmiştim. Bu halime kör ebelik yapıyorsa, bende sağır olabilirdim. Evet, bunu yapabilirdim.

"Mutlu olmamı hyung." Alayla kıvrıldı gözlerimin kenarındaki o küçük kırışıklar. Oranın sızının dahi gülücükten körelmediğini iyi biliyordum. Ağlamaktan, suçlanmaktan buruş buruştu. Buruştuğum şekilde, "Senin ruhuna açım Taehyung. Ruhum senin açlığında acı çekiyor ve ben senin bencil düşünceler arasında, en azından bu kadar ileri gitmeyeceğini düşünürken sen benim sandığımın aksine mutlu olmanın bir şekilde yolunu bularak ilerliyorsun. Bu yüzden seni suçlamayı çok istiyorum. Ama suçlayamam, buna hakkım yok. Eminim ki sen o hakkı bile bende hora görürsün."

Sözlerimin ne kadarında beni anladı, bilmiyorum. Artık bir önemi kalmamış gibiydi her şeyin. Yorgundum. Kâbusum her yerdeydi. Çığlık çığlığa uyandığım geceden daha ağır işliyordu zaman. Zamanın içinde küçücük kalmıştım. Onun var olan kokusundan gelen o acı tat, öfkelendiğine işaret iken, "Ne istiyorsun benden. Sana en başında zaten biri ile birlikte olduğumu söylemiştim. Sanki seninle aramda bir şeyler varmış gibi tavır alıyorsun," söylediklerindeki o ağır belirtmeler onun beni hiçbir zaman anlamayacağı gerçeğini bir kez daha gözler önüne seriyordu.

Bu yüzden ellerim titriyor ve ben o ağır öfkenin içinde bir köşelere kaçmak isteyen kurdumun, bana ihanet edişini içimdeki o buruk hisle bir kez daha tadıyordum.

"Ama bana saygı duyacağını da söylemiştin." Diyerek, beni ilk elden geçirip de güvenimi kazanan ve burada kalmaya ikna eden vaadini aslında şu anda nasıl da kandırıldığımı bana netçe anlatan o farkındalığın yarattığı burukla yüzüm düştü. Ben, yine çok fazla şey istemiş olmalıydım.

worthlessHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin