30. "Git gide yaklaşıyor."

3.2K 231 43
                                    

( 2 Ay Sonra)

Ağır adımlarım, kapının ilerisinde duran eşime doğru biraz paytaklaşarak ilerlerken nefes nefese kalmış gibiydim. İkizlerim karnımın içinde yüzen iki balık gibiydi. Sadece üç buçuk aylık hamile biri olarak şimdiden beş aylık birinin karnının şeklini almış ve tıka basa yediğim, sağlığım için her şeyden bolca yediren Taehyung'un ailesinin yanında iken hayliyle baya kilolu ve yüzü al al birine dönüşmüştüm. Aynalarda duran halim, yıllardır alışkını olmadığım suratın şişkinliğini var ediyor, ödemin içinde büyüyen iri bir somon balığı gibi duruyordum.

Tabi bunlar benim görüşümdü. Keza bu durumdan hiçbir şikayeti yoktu Taehyung'un. Aksine bana karşı dokunacağı alanların arttığını, daha sevimli ve öpülesi olduğumu söylemişti. Bilmiyordum. Şu an sadece geçici bir krizin eşiğindeydim.

"Bekle Taehyung," diye ardından nefes nefese bağırdığımda, hızla arkasına döndü. "Ne oldu? Bir şey mi oldu?" Demişti.

Benim bu halimden ötürü paniklerken, havalar iyiden iyiye soğmuş, üzerimdeki polar yetersiz göründüğünden parmak uçlarımı birbirine kapatarak gereksiz ısı kaybını kaçırmaya çalıştım. Tanrım, birazdan soğuktan dolayı burnum akacak gibiydi.

Hızla yanıma gelmiş, "Neden bu soğukta çıkıyorsun ki dışarıya, hemen gidip geleceğim işte." demişti. Ama ben utanarak dudaklarımı birbirine yaslamış, bu halimden ötürü onun benim yanaklarımı avuçlamasına sebep olmuştum. Elleri hep sıcacıktı. Başım o avuçlar içersinde yaslanarak durmayı istiyordu.

Çünkü ona yeterince doyamıyordum. Akşamları biraz geç geliyor ve sabahları daha erken çıkıyordu evden. Hayliyle biraz yorgun, uykusuz kalıyordu. Yinede yastığa başımıza birlikte koyuyor, sesinin güzel olduğunu öğrendiğim eşimin bana geceleri şarkı söyleyerek uyumama yardımcı olması da en güzel lütuflarımdan biriydi.

"Ben, şey..." dedim geveleyerek. "Evet sen güzelim," dedi usulca. Burnumu kırıştırıp, gözlerim dolarken kendimden utanmıştım. Çünkü bu hafta bunu yapmaya başlamam, dördü buluyordu. Zaten yorgundu ve birde bunlarla uğraşmak zorunda kaldığı için kendimi kötü hissediyordum. Ve bugün günlerden pazardı, onun tatiliydi. Bunu yaparak ona olan özlememi dindiremiyorum bile.

Ancak o bu sessizliğimi anlamış, "Canın bir şeyler aşeriyor değil mi?" demişti, sırıtarak. "Ne istiyorsun, hadi söyle bana."

"Ben değil, oğluşlarımız istiyor Taehyung. Onlar hep çok acıkıyorlar."

"Ya, demek oğluşlarım istiyor." Dedi kıkırdayarak. Suratım düştü. O da gülüşünü soldurmuş, üşüyen yanaklarıma küçük öpücükler bırakmıştı. Yüzüm her düştüğünde bunu yapmasına bayılıyordum. Beni utandığım yerden mahvediyordu. "Onların babaları olarak ne istiyorlarsa almalıyım değil mi? Ne istiyorlarmış benim oğluşlarım bugün?"

Gözüm parlamıştı, gözümün önüne gelen koca bir tabak yaban mersimi. Ağzımın suyu akarak, "Yaban mersimi," demiştim. "Ama olgun olanlarından. Böyle iri ve güzel olanlarından istiyorlarmış Taehyung."

Elini karnımın üzerine koyarak, başını eğmişti. "Demek bugün canınız bunu istedi ha? Daha biraz önce erik istiyordunuz sanıyordum."

Araya girmiş, hemen yaban mersiminin yanında duran tuzlu erikler sanki oracıkta ağzımın içine girerek kütürtecekmişim gibi yutkunmama sebep olmuş ve o olmayan his için sesim ona doğru konuşurken çatlayarak çıkmıştı.

"Onları da istiyorlarmış babası."

Seslice kahkaha attığında, başını kaldırmış, "Peki babalarında canı bir şeyler istiyor, kim verecek onu?" dediğinde, o saflığımla, "Senin canın ne istiyor Taehyung?" diye sormuştum.

worthlessHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin