İyi okumalar.
Her bir parçam az öncesinde üşüyor sanıyordum ya ben, meğersem beni üşüten oymuş. Teni tenime değdi vakit anlıyor, o anlamış olmakla başım dönerek kendimi ona yaslıyordum. Kucağında olan yerimi, belimi kavradığı eli ile ona tepeden olma bir öpücük verirken en az onun kadar aceleci davranıyordum. Sanki bu dudakları bir daha öpemeyecekmişim gibi. Taehyung yokluğunda, bende uzak kalışında sanki bir daha beni böylesine içine çekmeyecek diye çok korkmuştum.
Çünkü ben ona alışkındım. Bir zamanlar hiç olmayan birinin ansızın hayatıma girmiş olmasıyla, ben sadece tepetaklak olmakla kalmamış, kendimde olan şeyleri de yitirmiştim. Kendime olan alışkanlıklarım değişerek, o oluvermişti.
Oysa bu sabah yatağın soğuk tarafından kalkmıştım. Ona dair çarşaflarım bile her zaman değiştirmeye dikkat etsemde değiştirememiştim. Onun kokusu da hiç gitmemişti. O benden hiç gitmemişti. O benim ailemdi. Son ailem olan Taehyung beni bırakmamıştı.
Bu yüzden savrukça dolanan dilinden sıyrıldığımda, "Beni bir daha bırakma," dedim. Nefes nefeseydim. Ona dair nefes bile içimde kalmazken, yeniden o dolsun diye tekrardan öptüm. Kızaran dudakların kozası öylesine güzeldi ki, art arda bir kaç öpücük daha sıralarken buldum kendimi.
Artık utanmıyordum bunu yaparken. Eksikliğimi, ruhumun elbisesini onun öpücükleri ile tekrardan dikmeye çalışıyordum. Doyuyordum. Bunu yaparken, keşke daha çok yapabilseydim diyordum.
"Buna gücüm yok." Diyerek çenemden kavradığında, gözlerinde o büyümüş irinlerin ifadesi öylesine renginde dönüyordu ki. Onun aşkını böylesine dolu dolu hissetmek, boynunda asılı kalmış parmaklarımda ki gücüde eritiyordu. Asıl benim gücüm yoktu. Ondan güç arıyordum. Medet umuyordum. "Sensiz olmaya, yaşamaya benim gücüm yok. Artık ne olursa olsun." Diyen bu adama karşı benim hiçbir şeyim yoktu.
Çeneme yasladığı avuç içlerinden tuttum. Orayı parmaklarımla bütün kılmak istedim. Ama titriyordum. Dudaklarım ondan ötürü karıncalanırken, yaratmış olduğu sancı bitsin diye o avucundaki ince çizgilere yasladım daha fazla karıncalansın diye.
"Benim artık senden başka olurum yok," dedim.
Dudaklarım onun teninden başka bir yerde konuşmayı istemiyordu artık. İstiyordum ki, bir rüzgarla devrilecek bu bedenin son nefesinde olsun. "Beni bir daha kendine bu kadar bekletme. Benim en büyük güvenim sana. Ben senden başka kimsenin elini böyle tutamam. Böyle sevemem. Sen benim her şeyimsin, sevgilim sen benim son nefesimsin."
Öyle güzel güldü ki, aldı canımı oradan. Öyle bir iç çekti ki, ondan yana var olan nefes geriye dönmedi, dönmek istemedi. Kaldı içimde. Tüketerek ciğerlerime iz yaptı. Yaptığı yerden, başını kaldırıpta dudaklarını alnıma yasladı.
"Sen benim son yaşımsın. Yaşamımsın. O nefesin emaneti yüreğimde. Dibimsin. Her şeyde olan ilkimsin. Sen beni, ben yapansın. Hatalarımla bile beni yüzleştirensin. Sen öyle birisin ki Jungkook, sana bakan sadece utanır. Kendine olan asaletinden. Gücünden. Oysa," o yine arzusu içimde çağlanan öpücük yerini bilir gibi yara izimde duraksadı. İç çekerek, damağımı titretecek şekilde öptü. Kusurlarıma dayattığı sevgisinden ötürü. "Bu ilişkimizde güçlü olanın ben olması gerekirdi. Ama yok, ben senin yanında sadece eksik olanım. Bu yüzden ürperiyorum. Sana dokunurken, zaafım yerinden oynuyor. Alfa olmanın verdiği o onuru kaybediyorum. Ben sana güçsüz kalmaktan gurur duyuyorum sevgilim."
Fısıltısı ile yüreğim okşandı. Kurdum onun kurduna bağlandı. Damakta biriken özlem, göz yaşını akıtırken artık o hırçın dilin vurulduğu yerde yeniden ama yeninden bir kavuşmuşluk yaşıyorken, o benden yana tüm cevabı bilir gibi nazikçe öptü. İncitmekten, dudaktan kalbe gidilen o yoldan düşmemek adına nazikçe buldu. Başım döndü, o ağırca ağrıma dokunarak ilerleyen dudaklarının uyuşukluğundan.