40. "Haneye gelen, canımdaki can."

2.2K 208 28
                                    

İyi okumalar 🍓

Bir kalbe kaç yenilgi sığdırabilirdim. Benim canımın takatinin kaç tane daha canı vardı, çok varsa da hepsini burada mı paramparça ediyordum. Kardeşimin gözleri bana öyle bir bakıyordu ki, alıp söküyordu bende o kalan son canı da. Karnımda çörekleniyor ağrı, titriyordum. Deliriyordum.

Böylesini ummaktan, umulmuş olanın bana yaptıkları ile abim diye sarıldığım adamin ellerinden tutuyor olmasını.

"T-taehyung," diye seslendim. Ama özüm hemen boynumun kıyısında nefes alıyordu. Gözlerimi alamadığım yerde donmuş harelerimi çekemeyecek gibiyken, bir diğeri elime asılıyordu. Tüm gözlerin nazarı üzerimdeydi şimdi. Ama sol yanım uyuşmuştu benim. Dönemiyordum.

"Bu g-gerçek mi?" Diye sayıklıyordum. Sesim büzüşüyor, kirpiklerim birbirine değmek istiyor, orada biriken kiri söküp atmak istiyordu zannımca. "Bebeğim, yemin ederim ben onun o olduğunu bilmiyordum." Sesindeki o küçük öfke tohumları benim için sökülürken, "Gidelim mi hemen buradan?" dedi.

"Götür beni buradan Taehyung. Beni hemen götür buradan." Uyuştuğumdan çekti beni. Çocuklar huysuzlaşıyor gibiydi.

Jeongguk, bana bakıyor titriyordu. Seokjin hyung onu ellerinden tutarak benden yana getirirken, gözlerimi çektim. Nefes alamıyordum. Yüzleşemiyordum. Ben buna hazır değildim.

Kalbime yara bırakandan uzak kaldım sanırken, o yara, olmuş izleriyle bana doğru gelirken eğilip Taehyun'u kucağıma aldım.

"Babaannemi görmedik ki?" Dedi, ama kucağımdakini sanki o acı haberi aldığım günkü gibi benden alacaklar diye sıkı sıkıya sardım kollarımın arasına. "Sonra geleceğiz bebeğim." Diyerek öptüm yanağından.

O an hafif esen hava, sanki tüm soğuğu içime işlercesine yüreğime atarken, Taehyung, Jeongin'i kucağına almış ve söyleniyordu. "Abimi asla affetmeyeceğim," diyordu. Yutkundum. Ne niyetlerle geldiğim yerden şimdi alelacele gidiyorduk. Arabaya miniklerimi yerleştirirken tek tek kendimi kaybedeceğim sanıyordum.

Çok kırgındım Seokjin hyunga.

Bilmesi gerekiyordu çünkü o anlarda yanımdaydı. Şimdi o yanım cayır cayırdı. İhanete uğrarmış gibi hissediyordum.

"Jungkook, bekle." Diye seslendi. Ondan tarafa dönerken, hemen kapının orada dikelen Jeongguk ile sertçe yutkundum. Arabanın kapısını açtım.

"Üzgünüm hyung, ama ben bu kadarına katlanamam." Diyerek aracın içine yerleşip kapısını sertçe kapattım.

"Gidelim," dedim ama hemen ardından bir hıçkırık kaçtı dudaklarımdan.

"Ama bebeğim yapma böyle." Dedi Taehyung. Sesiyle sakinleşmeye çalışarak derin nefesler aldım. Beni durduran tek şey ise ikizlerinde ağlamaya başlamasıydı.

Ben çok kötü bir babaydım.

•••

( 2 gün sonra)

Bahçenin ortasına serdiğimiz kilimin üzerinde Jeongin, Seulgi'nin uzamış saçlarına çıtçıtlı tokalar takmaya çalışıyordu. Gözümün ucuyla onlara bakıyor, Taehyun kenarda duran arabalarını birbiri ile yarıştırmaya devam ediyordu.

Hava bugün güneşli olduğu için bizim bahçede küçük bir piknik yapıyorduk. Jimin bu sabah hazırladığı sıcak kekten ikram etmek için geldiğinde böyle bir şey yapmış, çocuklarda iyi anlaştığında beraber oynarlar diye düşünmüştük.

Jimin kekinden bir dilim alırken ona anlattığım şeylerden ötürü streste girmiş ve kendisini yemeye, sıcak kahvesini yudumlamaya vermişti.

Kızının saçları altın sarısıydı. O ise kendi saç rengini o renge boyatmış, güneş vurduğundan gözlerimi kamaştırmıştı. Ona baktığımda istemsiz bir biçimde saçlarımı boyatmak istiyordum. Koyu siyah rengini almıştı yine. Ama bu değişiklik ile uğraşacak bir mücadele de bulamıyordum kendimde.

worthlessHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin